29 Mayıs 2012 Salı

Kapalıçarşı'ya 'Afet Yasası' Dokunuşu




Kamuoyunda 'Kentsel Dönüşüm Yasası' olarak bilinen 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesini Öngören Kanun Tasarısı'nın geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilmesi 'Kapalıçarşı Restorasyon Projesi'nin önünü açtı.Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Kapalıçarşı hakkında tüm merak edilenleri, 'Kapalıçarşı Projesi'nde gelinen son noktayı bir basın toplantısı ile kamuoyuna aktardı. Kapalıçarşı ve çatısı basın mensuplarıyla birlikte gezilerek, tarihi çarşının sorunları yerinde değerlendirildi.

Başkan Demir, Eminönü’nün Fatih’e bağlanmasıyla müdahale ettikleri Kapalıçarşı’da, yönetim, altyapı, ısıtma, enerji, su, doğalgaz gibi birçok konuda problemlerin yaşandığı kötü bir manzarayla karşılaştıklarını anlatarak, şöyle konuştu:

"2009’da Kapalıçarşı, acil restorasyon kapsamına alınmış ve İl Özel İdaresi ve Fatih Belediyesi bütçesinden 14 milyon TL ayrılarak, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri çıkarılmıştır. Proje kapsamında yalnızca Kapalıçarşı değil, çevrede bulunan hanlar, sokaklar da düzenlenecek. Danışma kurulumuzda her biri alanlarında ülkemizin önde gelen isimlerinden oluşan 18 kişi bulunuyor. Kapalıçarşı ve çevresinin restorasyon çalışmalarının toplam maliyetinin yaklaşık 200 milyon TL olması öngörülüyor.

Fatih Belediyesi olarak, 2009’dan beri uğraşarak bu aşamaya kadar sorunsuz getirdiğimiz Kapalıçarşı Restorasyon Projesi, ne yazık ki, Kapalıçarşı’nın karar alma yetkisi ve yaptırım gücü olan bir yönetimi olmaması nedeniyle tıkanmıştı. İşte bu noktada, kamuoyunda 'Kentsel Dönüşüm Yasası' olarak bilinen 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesini Öngören Kanun Tasarısı'nın 16 Mayıs’ta Meclisten geçmesi imdadımıza yetişmiştir. Tasarının 15. Maddesi, Kapalıçarşı gibi sorunlu tescilli eserler için karar alma konusunda belediyeleri yönetim kurulu oluşturulması konusunda yetkilendirmiştir. Bu yasa, işleyişi hızlandıracağı gibi, olası depremin zararlarını en aza indirecek ve tarihi-kültürel değerlerimizin yarınlara sorunsuz aktarımını sağlayacaktır" dedi.

Kapalıçarşı’nın çatısına beton dökülmüş

Basın toplantısı sonrası medya mensupları ile birlikte Kapalıçarşı’nın çatısına çıkan ve burada sorunları yerinde gösteren Mustafa Demir, “Tarihi çarşının çatısına bir bakın, berbat bir halde,  insan hem utanıyor hem üzülüyor. Su depoları, klimalar, antenler her yeri kaplamış, kiremitler kırık dökük hatta bazı yerlerde kiremit bile yok. Her yağmurda çarşıyı su basıyor ve tarihi çarşı sürekli yıpranıyor. 'Afet Yasası' sayesinde bir yönetim kurulu oluşturuyoruz; proje ise Anıtlar Kurulu’nda onay bekliyor. Yönetim kurulu oluşturup, onay da çıkınca, 2013 yılında çalışmalara başlayabileceğiz; önümüzde bir engel kalmadı” dedi.

Başkan Demir, yapılacak çalışmalarla Kapalıçarşı’nın mevcut durumunun ortaya çıkarılacağını belirterek, “İlk defa çarşının röntgeni alındı. Çatılardan başlamak suretiyle, taşıyıcı sistemleri ve zemini içinde barındıran kapsamlı bir çalışma yapılıyor. Bu sayede Kapalıçarşı aynı zamanda nüfus cüzdanına kavuşacak” dedi. Kapalıçarşı’nın çatısının büyük bir sorun olduğunu ifade eden Demir, “Çatı akması, Kapalıçarşı’yı çürütüyor. 1980 ihtilalinden sonra kubbeler, beton dökülmek suretiyle çatı haline dönüştürülmüş ve kiremitle kapatılmaya çalışılmış. Kurşun kubbelerin yerinde kiremit çatılar var şu anda; kırık dökük, hiç bakılmamış. Ayrıca çatılarda su depolarından, antenlerden, klimaların dış ünitelerinden geçilmiyor. Buraya mutlaka müdahale edeceğiz” dedi.

Kapalıçarşı için danışmanlık veren kurul şu isimlerden oluşuyor:

Prof. Dr. İlber ORTAYLI 
Prof. Dr. Mehmet OCAKÇI 
Dr. Sinan GENİM 
Prof. Dr. Kutgün EYÜPGİLLER 
Betül MARDİN 
Dr. Hayri Fehmi YILMAZ
Mustafa ARMAĞAN 
Prof. Dr. Sadettin ÖKTEN 
Dr. Mehmet GENÇ 
Doç.Dr. Yücel UĞURLU
Yrd. Doç. Dr. Halil ONUR
Dr. Murat TUNCAY
Cem ERİŞ
Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ
Hasan FIRAT
İbrahim ÖZEKİNCİ
Serhan SARIPINAR
Mergül KOTİL



Proje konusu ve alanı

'Kapalıçarşı 1.Etap Yenileme Alanı Yenileme Avan ve Uygulama Projeleri' ile, Kapalıçarşı ve çevresinin tarihsel, sosyal, konumsal ve yapısal özelliklerinden kaynaklanan potansiyelleri düşünülerek, çevresiyle birlikte değerlendirilmesi ve kentsel kalitenin arttırılması yoluyla yenileme amacına yönelik olarak çalışma yapılması hedefleniyor.

Kapalıçarşı ve Çevresi Yenileme Alanı (Beyazıt-Molla Fenari- Taya Hatun Mahalleleri), 26.11.2007 tarih 12897 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilmiş ve 25.12.2007 tarih 26737 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Taban alanı yaklaşık 39 bin metrekare olan yapı içerisinde 66 cadde ve sokak, 3 bin 600 dükkân bulunuyor. Ayrıca çevresinde Kapalıçarşı ile bağlantılı 38 han yer alıyor (hanlar bölgesi ile birlikte yaklaşık taban alanı 45 bin 610 metrekare). 

5 etaplı proje

Söz konusu yenileme alanına ait proje ve uygulama çalışmalarına hızlı bir şekilde başlayıp sonuçlandırılması, düzenli kentleşmenin sağlanması açısından Kapalıçarşı yenileme alanı, 5 etap halinde projelendiriliyor. 3 ayrı etapta ise proje çalışmaları devam ediyor. Kapalıçarşı ve Çevresi Yenileme Alanı tamamının yaklaşık yüzölçümü ise 110 bin 868 metrekare olup, avan projelerin hazırlanması ile tüm alanı kapsayan uygulama, statik, elektrik, makine, kentsel tasarım ve altyapı projelerinin hazırlanması ve zemin etüd çalışmalarının yapılması konularını kapsıyor. 

Hanlar ve çevre düzenlemesi de yapılacak

Kapalıçarşı 3. Etap ve 4. Etap Yenileme Alanı toplam yüzölçümü 10 bin 888 metrekare. Proje alanında yer alan han yapılarının rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlatılmış ve onay almak üzere Yenileme Kurulu’na sunulmuş durumda. 3. etap içerisinde 8 han ve toplam 634 adet dükkân yer alıyor. Bu hanlar, Bodrum Han, Alipaşa Han, Yarım Taş Han, Camili Han Ve Çevresi, Lütfullah Han Ve Çevresi, Güllekeş Han, Sarnıçlı Han, Saray Han’dır. 4. Etap Yenileme Alanı’nda ise 9 han ve 444 adet dükkân yer alıyor. Bunlar; Astarcı Han, Ağa Han, Küçük Safran Han, Büyük Safran Han, Cebeci Han, İç Cebeci Han, Çukur Han, Mercan Han ve Perdahçı Han’dır.

Kapalıçarşı etrafında yer alan hanlara fonksiyon verilirken fiziki durumları, plan şemaları, ulaşım koşulları vb kriterler göz önünde tutulmuş. Buna göre alanda genel olarak geleneksel ticaret, el sanatları imalat ve satışı, butik dükkânlar, kafe, restoran ve konaklama fonksiyonları yer almış. Kapalıçarşı’nın verimli ve etkin yönetimini sağlamak, muhatap bulmak ve işleri disiplin altına alabilmek için kanuni bazda bir yönetim planı hazırlanarak, Bayındırlık Bakanlığı’na sunulmuş ve onay alınmış. Hazırlanacak olan yönetim planı ile alan içerisinde yer alan tüm işletmeler, ilgili kurumların izni ile değişiklik ve onarım yapabilecek. İşletmeler, avlu, cadde, sokak gibi ortak alanlara ait temizlik, ısıtma benzeri giderlere katılacak. Ayrıca yönetim planında belirlenen şekliyle tüm yapılara ait ısıtma, soğutma, güvenlik sistemi gibi konularda oluşturulacak genel prensiplere katılmak durumunda olacaklar. 

http://www.yapi.com.tr/Haberler/kapalicarsiya-afet-yasasi-dokunusu_91937.html?Sayfa=1

Tarihi Ziraat Bankası Cağaloğlu Hizmet Binası Restore Ediliyor




İstanbul İl Özel İdaresi, Ziraat Bankası Cağaloğlu hizmet binasını 5 milyon 187 bin TL bedelle restore ettiriyor. 19. yüzyıl kagir mimarisinin günümüze ulaşan güzel örneklerinden biri olan yapıdaki yenileme çalışmalarının Temmuz 2013’te tamamlanması planlanıyor. Proje kapsamında öncelikle yapının Kurul onaylı restorasyon projesi ve raporları ışığında, 'dokunmadan dokunmak' ilkesiyle tarihsel araştırmaları için gerekli görülen noktalarda raspa çalışmaları ve laboratuvar incelemeleri yapılıyor. Bununla beraber taşıyıcı sistemin onarımı ve takviyesi ile akabinde çatının onarım çalışmaları da başlayacak. Son dönemde iklim koşullarından ötürü binanın zarar görmesine sebep olan çatının kış mevsiminden önce tamamlanması ve yapının koruma altına alınması planlanıyor.

Bir 'miras' böyle yerle bir oldu

Tarihi miras olan Likör Fabrikası artık yok.
Radikal Gazetesi yazarı Ömer Erbil'in konuyla ilgili haberi şu şekilde:
Arazisine iki gökdelen dikilecek olan Likör Fabrikası yıkıldı. Tarihi miras olan bina, altına otopark yapılarak yeniden inşa edilecek.

Radikal, Mecidiyeköy'deki tarihi fabrikanın yıkımını aşama aşama görüntüledi.

'Endüstriyel Miras' kapsamında tescilli tarihi Şişli Likör Fabrikası 'korunmak' üzere tamamen yıkıldı. Fabrikanın arazisine 157 metre yüksekliğinde iki gökdelen dikilecek. Yıkılan fabrikanın bulunduğu yerin altına üç kat otopark yaptıktan sonra da bina şekline uygun olarak yeniden inşa edilecek. Sadece Fransız Mimar Robert Malles Stevens'ın çizgileri orijinal olacak. Mimarlar tepkili...

Atatürk'ün emriyle 1930 yılında kurulan Şişli Likör Fabrikası, Cumhuriyet'in ilk yapıları arasında sayılıyordu. İlk betonarme tekniği uygulanan yapı olduğu için 2 No'lu Koruma Kurulu tarafından 2006 yılında 'Endüstriyel Miras' kapsamında değerlendirilip kültür varlığı olarak tescillenen tarihi fabrika, sık sık yıkılma ihtimaliyle gündeme gelmişti. Koruma Yüksek Kurulu'nun 660 sayılı "Tescilli yapıların yıkılmadan restorasyonunun yapılması esastır'' kararına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bağlı 4 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonu'nun kararıyla yıkılan tarihi Likör Fabrikası'nın arazisindeki 5 dönümlük alana 157 metre yüksekliğinde toplam 400 konutlu iki gökdelen dikilecek. 200 milyon dolar yatırımla hayata geçirilecek olan proje içerisinde rezidans dairelerin yanı sıra otel ve kültür-sanat merkezi de bulunacak.

TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO ile Viatrans-Meydanbey Ortak Girişimi yıkılan tarihi bina için "Mimar Robert Mallet Stevens'ın orijinal çizimleri göz önüne alınarak yeniden inşa edilip korunacak" açıklamasını yapıyor. Ancak mimarlar bu açıklamaya tepkili. Dünyada bu tarzda restorasyon anlayışı olmadığı, ancak kaldırmak zorunluluğu karşısında taşınmanın gündeme gelebileceği vurgulanıyor. Yıkarak koruma anlayışının sadece yenileme olabileceğini buna asla restorasyon denilemeyeceğini belirten mimarlar, Likör Fabrikası'ndaki yöntemi 'kılıfına uydurma' olarak nitelendiriyorlar.

'Yıkmak en son çaredir'
Prof Dr. Zeynep Ahunbay: "Restorasyonda yıkmak en son çare olmalıdır. Burada niye yıkıyorlar anlamış değilim. Beton mukavemeti güçlü değil, bir mazeret olabilir mi? Güçlendirirsin ve korursun. İlk betonarme bina örneği olarak eksikleriyle koruyup gelecek kuşaklara aktarmak asıl olandır. Özgün haliyle korunması gerekirdi. Şimdi kopyası yapılacak. Tüm orijinalliği gitti. Tescilli bir binanın yıkılarak restorasyon adı altında 'Aynısını yapacağız' denmesi korkunç bir olay. Koruma kültürü bu değil. Burada amaç altına otopark yapmak. Çevresine gökdelen yapılmasına bile izin verilmemesi gerekirken tamamen yıktılar."

'Bu, kılıfına uydurmak'
Doç.Dr. Gül Akdeniz: "Bu sorun asıl Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'nun elinden alınıp Tabiat Varlıkları'na verilmesiyle başladı. Kültürel süreklilik açısından Şişli Likör Fabrikası çok önemliydi. Kültür varlığı olarak tescil edilmiş. Kentin belleğine kazınmış bir yapıyı nasıl yıkarsınız? Kimse direniş göstermiyor. Dünyada böyle bir restorasyon anlayışı yok. Ankara bu yıkımı önce suç olmaktan çıkarıyor sonra kılıfına uydurulmuş bir şekilde uygulamaya geçiliyor. Türkiye'de böyle bir restorasyonu daha önce ne gördüm ne de duydum. Ben yeniden yapacaklarına da inanmıyorum. Daha önce de böyle durumlar çok gördük. Rölevesini kendi istedikleri şekilde uygulayacaklardır."

Cumhuriyet'in ilk yapılarından
Dönemin ünlü Fransız mimarı Robert Mallet Stevens tarafından 1930'ların başında inşa edilen Likör Fabrikası Cumhuriyet'in ilk yapıları arasında yer alıyordu. İnşa edilen döneme göre daha ileri tekniklerle yapılan fabrika, sanayiyle kalkınmayı hedefleyen Cumhuriyet dönemi ekonomi politikasının sembolü niteliğindeydi. Betonarme tekniğinin uygulandığı ender yapılar arasında yer alan fabrika zaman içerisinde birçok kez tadilat gördü. 1960 yılında tadilat gören fabrikaya bir de baca eklenmişti.

http://www.arkitera.com/haber/index/detay/bir-miras-boyle-yerle-bir-oldu/8338

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Çevresinde Yıkımlar Başladı




Foto: Mücahit Koç (AA)

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) 'Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nın etrafında çevre düzenleme çalışmaları kapsamında kamulaştırılan binaların yıkımına başlandı. Tarihi yapının etrafındaki binalara yönelik yürütülen 2. etap kamulaştırma çalışmalarının ardından anlaşma sağlanan mülk sahiplerine kış şartları nedeniyle bir süre daha evlerinde kalma izin verilmişti.

İl Özel İdaresi İmar Kentsel Şube Müdürlüğü Koruma Uygulama Denetim Bürosu ekipleri, bölgede oturanlara tebligat yaparak, en kısa sürede evlerin boşaltılmasını istedi. Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun kararı doğrultusunda 96 parsel üzerinde bulunan binalar, boşaltma işlemlerinin tamamlanmasıyla İl Özel İdaresi ekiplerince yıkılmaya başladı. Yıkım çalışmaları, Divriği Belediyesi ve Sivas Müze Müdürlüğü'nün denetiminde yapılıyor.


    
Yıkım çalışmalarının tamamlanmasının ardından bölgede arkeolojik kazı çalışmalarına başlanacak. Tarihi bulgu olma ihtimaline karşı cami önünde ve kale altı bölgesinde yapılacak kazı çalışmalarının yanı sıra çevre düzenlemeleri proje çalışması da yürütülecek. Çalışmalar kapsamında Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ile tarihi Divriği Kalesi arasında yürüyüş parkuru, hediyelik eşya satış alanları yapılacak. Bölgede tespit edilecek bir bölgeye daha sonraki dönemlerde kent tarihi müzesi kurularak, Divriği'nin yaşam kültürünü yansıtan ve ilçe genelinde bulunan tarihi eşya ve envanterler sergilenecek.
    
Eserin çevre düzenlemesi kapsamında 96 parsel maliki ile uzlaşma sağlanarak, alanların Maliye Hazinesi adına tescil yapıldığı, uzlaşma sağlanamayan 24 parsel hakkında ise hukuki işlemlerin başladığı belirtildi.

http://www.yapi.com.tr/Haberler/divrigi-ulu-camii-ve-darussifasi-cevresinde-yikimlar-basladi_91870.html

2 Nisan 2012 Pazartesi

Diyarbakır’da Cami Onarımında Vurgun İddiası

Diyarbakır’da, aralarında Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nde görevli personelin de yer aldığı vurgun çetesi ortaya çıkarıldı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden vakıf eserlerinin yenilenmesi ihalesini alan iki firmanın organize ettiği suç örgütünün, kamu görevlilerinin yardımıyla yaklaşık 4.5 milyon liralık yolsuzluk yaptığı iddia edildi. Savcılık 13 kamu görevlisi hakkında adli soruşturma başlattı. Milliyet Gazetesi'nden Tolga Şardan'ın haberine göre, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü KOM Şubesi Anıt Restorasyon ile FMZ Mühendislik adlı iki firmanın, kentteki bazı vakıf eserlerinin restorasyon ihalelerinde yolsuzluk yaptığı iddiasıyla harekete geçti. İnceleme sonucunda, iki firmanın Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürülüğü’nde bazı görevliler ile ortak hareket ederek eksik ihale dosyası vermelerine rağmen restorasyon ihalelerine fesat karıştırıp yolsuzluk yaptığı iddia edildi.

4,5 milyon lira

Soruşturma çerçevesinde, Sur ilçesindeki Camii Kebir Vakfı’na ait Ulu Camii Yapı Topluluğu ile Mesudiye Medresesi’nin 2010, 2011 ve 2012 yıllarındaki, Sur ilçesi İskenderpaşa Konağı’nın 2009 ve 2010 yılı restorasyon ihaleleri, Sur ilçesi Hz. Süleyman Camii ve müştemilatının 2010 ve 2011 yıllarındaki restorasyon ihalelerinde yolsuzluk yapıldığı iddia edildi. Bilirkişilerin hazırladığı raporda, ihale yolsuzluğu sonucunda Vakıflar’ın yaklaşık 4.5 milyon lira zarara sokulduğu açıklandı. Savcılık rapor üzerine operasyon için polise talimat verdi. Talimatla birlikte Ankara ve Diyarbakır’da başlatılan çalışmalarda Vakıflar’da görevli 7 kamu görevlisi gözaltına alındı. Savcılığın Vakıflar’da görevli 6 kamu görevlisinin ifadesini alacağı belirtildi.

http://www.yapi.com.tr/Haberler/diyarbakirda-cami-onariminda-vurgun-iddiasi_91367.html

Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camisi restore ediliyor

Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camisi 2 milyon 515 bin TL bedelle restore ettiriliyor. İstanbul İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan restorasyon çalışmalarının Ekim 2012'de bitirilmesi hedefleniyor.

Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa tarafından 1578 yılında Mimar Sinan'a yaptırılan Azapkapı Sokollu Mehmet Paşa Camisi, İstanbul İl Özel İdaresi'nce restore ediliyor.
Rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri 2008 yılında Bölge Koruma Kurulu'nda onaylanan caminin restorasyon uygulaması İstanbul İl Özel İdaresi ve Vakıflar II. Bölge Müdürlüğü kontrollüğünde ve oluşturulan Bilim Kurulu rehberliğinde yürütülecek.
2 milyon 515 bin TL bedelle restore edilecek camide çalışmaların Ekim 2012'de bitirilmesi hedefleniyor.
Restorasyon kapsamında taş hasarlarının onarılması, yüzey temizliği yapılması, ahşap kapı ve kapakların restore edilmesi, kurşunların yenilenmesi, çimento esaslı harçların temizlenmesi, çatlakların onarımı, çürüyen ahşap pencerelerin değiştirilmesi, minare şerefesi altındaki taş bozulmalarının giderilmesi gibi müdahaleler yapılacak.
Caminin etrafında yükselen zemin seviyesinin özgün durumuna getirilmesi, statik ve zemin analizleri, çatlak ve kot ölçümleri yapılarak güçlendirme ihtiyacı olup olmadığı da tespit edilecek.
Ayrıca minare altındaki çeşmenin onarılması, drenaj yapılması, bahçenin düzenlenmesi, tuvalet hacimlerinin yenilenmesi de uygulama kapsamında yaptırılacak.

Caminin mimari özellikleri

Haliç kıyısında, tonozlarla yapılmış bir bodrum kat üzerinde yükselen caminin iki yandan merdivenle ulaşılan son cemaat yerinden girilen harim bölümü, hemen hemen kare şeklinde.
Mihrap kıble tarafında dışarı taşkın biçimde yapılmıştır. Mimar Sinan bu camide Edirne Selimiye Cami'ndeki sistemi daha küçük ölçekli olarak uygulamış, orta kubbeyi sekiz payenin taşıdığı kemerler üzerine oturtmuştur. Cepheler kesme taşla kaplanmıştır. Son cemaat yerinin esas cephesinin Mimar Sinan tasarımındaki biçimi bugün net olarak anlaşılamamaktadır. Bu bölümün aslında galeri biçiminde sütunlu ve açık olduğu da düşünülüyor.
Caminin bir özelliği de minaresinin yerleştirilişi. Minareye son cemaat yerinin kuzeyinde yükselen bir mekandan, sivri kemerli ve yüksek bir köprüye oturan kapalı bir geçitle ulaşılması.

http://www.arkitera.com/haber/index/detay/azapkapi-sokollu-mehmet-pasa-camisi-restore-ediliyor/7562

Fatih Belediyesi: Hata yaptık!

Radikal tarihi yarımadada müze denetimi olmadan yapılan hafriyatı gündeme getirdi, Fatih Belediyesi itiraf etti: Evet, hata yaptık.
Ayvansaray'da 2005'te yenileme alanı ilan edilen 16 bin metrekare alanı kapsayan Türk Mahallesi'nde müze denetimi olmadan yapılan hafriyat çalışmasında hata yapıldığını Fatih Belediyesi de kabul etti. Belediye Başkan Yardımcısı Talip Temiz, ''Güzel bir proje yaptığımızı düşünürken müzeden uzman istemeyerek hata yaptık ve projenin imajını zedeledik'' dedi.
Ayvansaray'da Radikal'in ortaya çıkardığı izinsiz kazı çalışması için Fatih Belediyesi inşaat alanını gazetemize açtı. İş makineleri durmuş, inşaat alanının çevresi demir levhalarla kapatılmış durumda. Tabandan 1 metre kadar aşağıya iş makineleri ile kazı yapılmış. Tüm bunları yerinde gördükten sonra Başkan Yardımcısı Temiz'e sorularımızı yönelttik. Temiz özetle şunları söyledi: ''2005 yılında bu proje, Yenileme Kurulu tarafından avan proje onaylandı. Burada 15 tescilli bina restore edilecek. Hafriyatın yapıldığı alan, projede otel olarak ayrılan yer. Burası bir fabrikaydı. Fabrikadaki eski yapıları yıktık. Temel kazısı yapmadık. Jeoradar sistemiyle inceletmiştik, tarihi esere rastlanmadığı için de müzeden uzman çağırmaya gerek duymadık. Ancak hata yapmışız. Müzeden uzman istedik. Onlar gelmeden hiç bir işlem yapmayacağız. Harabe haldeki bir mahalleyi turizme katmak düşüncesiyle 5 yıldır uğraş verdiğimiz bir projeyinin imajını bir hata ile bozduk. İnanın art niyet yok. Sadece doğru bildiğimiz ama bürokratik işlediğimiz hata söz konusu.''
Projede neler var?
Ayvansaray yenileme alanında toplam 69 parsel var. Bu parsellerden 4'ü anıt eser, 15'i sivil mimarlık örneği yapı. Alanda toplam 149 hissedar bulunuyor. Görüşmeler neticesinde 7 parsele ait toplam 17 hissedar ile satış/konut sözleşmesi yapılmış. Projede 50 konut, 5 ticaret, 1 otel, 15 adet sivil mimarlık örneği yapı, 1 katotoparkı ve sosyal tesis planlanmış.

'Hayat dolu mahalle boşaltıldı'
Fener Balat Ayvansaray Derneği (FEBAYDER) Fatih Belediyesi ve Şener Holding hakkında suç duyurusunda bulunacak. FEBAYDER'den Çiğdem Şahin, "Tokludede 70 ailenin yaşadığı hayat dolu bir yerdi. Ama belediye ve firma mahalleyi tamamen boşalttı, geriye evini satmayı reddeden 5-6 aile kaldı. Şimdi de denetimsiz kazı yapıyorlar. Mahallemizde yasadışı inşaat, denetimsiz kazı istemiyoruz" dedi. Açıklamaya Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası da destek verdi.

 

Bursa'da 535 yıllık cami restore edilirken yandı

Tarihî yerleri onarmak için yapılan çalışmalarda çıkan yangınlar, yürek yakıyor.
Son olarak Karacabey'deki Ulucami'nin neredeyse tamamı yandı. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, "Bu acı olay, tarihî eserlerin onarımına dikkat etmemiz konusunda bizi yeterince uyardı.'' diye konuştu.
Bursa'nın Karacabey ilçesindeki tarihî Ulucami'de yangın çıktı. 1475-1476 yıllarında yaptırılan cami, restorasyon çalışmaları sebebiyle bir süredir ibadete kapalıydı. Yangın, ahşap yüzeylere yağlıboya raspası yapıldığı sırada başladı. Kontrol altına alınamayan yangın sebebiyle ahşap çatı, mahfil ve cami içindeki ahşap eşyalar tamamen yandı. Olayla ilgili itfaiye raporu beklenirken, savcılık soruşturma başlattı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, Bursa Karacabey'deki Ulucami'nin geçtiğimiz yıl duvar sıva raspasının yapılması için restore edilmesi kararlaştırıldı. Kasım 2011'de tarihi cami içerisi boşaltıldıktan sonra restorasyon için ihaleyi kazanan 'Analiz' firmasına teslim edildi. Firmayla 477 bin lira bedelle sözleşme imzalandı. 16 Kasım 2012'de restorasyon çalışmalarının bitirilmesi planlanan camide, dün akşam saatlerinde henüz belirlenemeyen sebeple yangın çıktı. Karacabey Cumhuriyet Savcılığı yangınla ilgili soruşturma başlattı. Savcılık, ilgili kurum ve meslek odaları temsilcilerinden oluşan bilirkişi heyeti atadı. Soruşturma kapsamında, restorasyon çalışmalarında görev alan işçiler ve firma yetkililerinin de bilgisine başvurulacak.
Ulucami'de çıkan yangınla ilgili açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Restorasyon çalışmalarını yapanların ve bunların denetleyenlerin çok daha dikkatli olması gerekiyor. Tarihi eserleri en fazla fiyat kırana vermenin çok doğru bir yöntem olmadığını bu vesileyle anlıyoruz.'' dedi. Karacabey Kaymakamı Dursun Balaban ise "Vatandaşımızın içi rahat olsun. En kısa sürede tarihi camimizi restore edip, yeniden ibadete açacağız." dedi.
Ulucami'de çıkan yangın, akıllara restorasyon çalışmaları sırasında yanan tarihi binaları getirdi. Tophane'deki Mimar Sinan'ın eseri Kılıç Ali Paşa Camii'nde, Beyazıt Camii'nin külliyesinde bulunan tarihi Hünkar Kasrı'nda onarım sırasında çıkan yangınlar büyük hasara yol açmıştı. Haydarpaşa Tren Garı'nın çatısı ve 4'üncü katı da izolasyon çalışmaları sırasında çıkan yangında kül olmuştu.
 

İstanbul'un ilk camisi restore ediliyor

Kazlıçeşme meydanındaki cami yıllarca deri fabrikaları arasında kalmış. Kaçak kat çıkılmış, çokça eklemeler yapılmış. Fabrikalar yıkılınca ortaya çıkan cami şimdi Zeytinburnu Belediyesi tarafından orjinaline sadık kalınarak restore ediliyor.
Birkaç ay öncesine kadar Kazlıçeşme'de metruk bir halde duran İstanbul'un fetihten önce kurulan ilk Türk camisi Fatih Sultan Mehmet Camii restore ediliyor. Fetih törenlerinin yapıldığı Zeytinburnu 10. Yıl Caddesi'nin birkaç metre ötesindeki cami, Fatih Sultan Mehmet'in ordusunun konuşlandığı Kazlıçeşme çayırı üzerine kurulmuş. Geniş araziye adını veren çeşme savaş sırasında susuz kalan orduya su sağlayan kaynağın üzerine yapılmış. Kazların uğrak yeri olması sebebiyle çeşme, üzerine işlenen kaz figüründen dolayı bu adı almış. Cami ise 1453 yılında Osmanlı ordusu İstanbul'un surlarını dört bir taraftan kuşatmışken, Fatih Sultan Mehmet'in emriyle yapılmış. Fetihten önce yapılan ilk Türk camisi olarak nam salan Fatih Sultan Mehmet Camii, plansız şehirleşmenin kurbanı olmuş, deri fabrikalarının arasında kalmış.
Zeytinburnu Belediyesi, fabrikalar kaldırıldıktan sonra ortaya çıkan camiyi restore ettirmek için uzun ve meşakkatli bir izin süreci geçirmiş. Çok kez tamir edilen, eklemeler yapılan caminin en eski yapısı minaresi. Alışılanın aksine minare yapının sağında değil solunda. Minarenin temelinde kullanılan taşlar da 1450'li yıllardan kalma. Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, rivayetlerde İstanbul'un ilk Türk camisi olarak geçen bu küçük camiyi restore ettiriyor olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söylüyor.
Kazlıçeşme'de daha sonraki yıllarda yaptırılan Merzifonlu Karamustafapaşa Camii de restore ediliyor. Aslında Zeytinburnu Belediyesi, sınırları içindeki tarihî yapıları restore etme seferberliği başlatmış. Merkez Efendi Külliyesi de restore ediliyor.
 

Aydın'da ki Zincirli Han restore ediliyor

Aydın'da tarihi İpek Yolu'nun üzerinde bulunan, Nasuh Paşa tarafından 18. yüzyılın başında yaptırılan Zincirli Han restore ediliyor.
Aydın Vakıflar Bölge Müdürü Ali Zengin, Hindistan'dan İspanya'ya uzanan tarihi İpek Yolu güzergahında bulunan Zincirli Han'ın birçok kervana ev sahipliği yaptığını söyledi.
Nasuh Paşa tarafından 18. yüzyılın başlarında yaptırılan Nasuhpaşa Külliyesi'nin bir parçası olan Zincirli Han'ı aslına uygun restore edeceklerini belirten Zengin, burayı konaklama amaçlı ve sosyal tesis olarak kullanmayı düşündüklerini kaydetti.
Restorasyon çalışmalarının gelecek yılın nisan ayında tamamlanmasını öngördüklerini söyleyen Zengin, ödenek konusunda sıkıntıları olmadığını ifade etti.
Son birkaç yıldır kültürel mirası korumak için simgesel olarak Vakıflar Haftası'nda kervan yürüttüklerini belirten Zengin, ''Bu sene de temsili olarak Zincirli Han'a kervan yürüteceğiz'' dedi.
ZİNCİRLİ HAN
18. yüzyılın başında inşa edilen Zincirli Han, Paşa Hamamı, Osman Ağa Medresesi ve mescitten oluşuyor. 1708'de Nasuh Paşa tarafından yaptırılan Zincirli Han'ın girişinin bulunduğu güney cephesindeki dükkanlar sokağa açılmaktadır. Çapraz tonozla örtülü giriş mekanının kuzeyinden sivri kemerli avluya girilmektedir. 23x28 metre boyutlarındaki avluya zemin katta 18, birinci katta 26 oda açılmaktadır. Pencereler düz, kapılar sivri kemerlidir. Odaların yan duvarlarında konsol taş üzerine oturmuş, tuğla kemer alınlıklı, yanında niş olan ocak bulunmaktadır.


http://www.arkitera.com/haber/index/detay/zincirli-han-restore-ediliyor/6815

Beyazıt Devlet Kütüphanesi baştan aşağı yenileniyor

İstanbul İl Özel İdaresi; 1884’te açılan ilk milli kütüphane olan Kütüphane-i Umumi-i Osmanîideki, bugünkü adıyla Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki, yenileme çalışmalarını sürdürüyor.
Geçtiğimiz yıl 125. yılını kutlayan Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Yapılan çalışma restorasyon çalışmalarının devamı ve tamamlama niteliğindedir. İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi İmaret Binası Restorasyonu ve Teşhir Tanzimi Yapılması İşi'ne, Kasım 2011'de başlandı. 4.234.040,83 TL bedelle sözleşmeye bağlanan işin, Ağustos 2012'de sonlandırılması planlanıyor.
Bugüne kadar yapı atıl durumundan arındırıldı, iç mekanlarda tesisat düzenlemelerine başlandı. Fonksiyonuna ilişkin elektrik ve mekanik tesisatıyla ilgili uygulamalar devam ediyor. Kütüphane ana mekanı olan okuma salonunda, kubbelerdeki kalemişi çalışmaları sürdürülüyor.
Bu çalışmalarla birlikte; Türkiye'nin ilk devlet kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin bahçesinin ve meydanın kullanım alanı, bulunduğu bölge göz önüne alınarak yeniden düzenleniyor.
1980'lerde ana yapıdan ayrı, bahçeye inşa edilmiş ve yemekhane olarak kullanılmış bina yıkılarak, depolama fonksiyonları ana bina içine kaydırıldı. Böylelikle özgün avlu yapısı, okuma avlusu olarak projesine göre yeniden düzenlenecek.

Daha önce imarethane kısmı restore edilen kütüphanede kitap sergileme üniteleri, okuma salonu ve sergileme holleri ile özgün yapı değiştirilmeden yeniden düzenlenecek ve nadir eserler, iklimlendirilmiş vitrinlerin teşhir ve tanzimi ile korumaya alınarak sergilenecek.
 

19 Mart 2012 Pazartesi

Soylular Beyoğlu'ndan Ne İstiyor?

Hasan Bülent Kahraman'ın Sabah Pazar'da (29 Ocak Pazar) yer alan "Muhafazakarlık kurtarıyor İstanbul'u" başlıklı yazısına Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Öğretim Üyesi Murat Cemal Yalçıntan'dan yanıt geldi. "Muhafazakârlık, 1950’den başlayarak İstanbul’un kapılarını ardına kadar Anadolu’dan göçe açan, bugün öncelikli mücadele alanları arasına aldığı gecekondulaşmayı, enformel ekonomiyi, minibüsü, Orhan Gencebay’ı popülist söylemi içerisine alarak İstanbul’u ucuz işgücüne sahip bir sanayi azmanı haline getiren, bugünse ekonomik karşılıklarının değersizleşmesi nedeniyle popülist söylemlerini başka mecralara kaydırıp bunları 'İstanbul’un kurtarılması gerekeni', 'istenmeyenleri' ilan eden 'pragmatik' bir izleğe sahip" diyen Yalçıntan'ın Radikal İki'de (12 Şubat Pazar) "Soylular Beyoğlu'ndan ne istiyor?" başlığıyla yer alan yazısı:

****

Hasan Bülent Kahraman, muhafazakârların İstanbul için devrim niteliğindeki bir kurtarma faaliyetine kalkıştığını iddia ediyor. Şöyle başlayalım: Muhafazakârlık, 1950’den başlayarak İstanbul’un kapılarını ardına kadar Anadolu’dan göçe açan, bugün öncelikli mücadele alanları arasına aldığı gecekondulaşmayı, enformel ekonomiyi, minibüsü, Orhan Gencebay’ı popülist söylemi içerisine alarak İstanbul’u ucuz işgücüne sahip bir sanayi azmanı haline getiren, bugünse ekonomik karşılıklarının değersizleşmesi nedeniyle popülist söylemlerini başka mecralara kaydırıp bunları “İstanbul’un kurtarılması gerekeni”, “istenmeyenleri” ilan eden “pragmatik” bir izleğe sahip.

Reel ekonomiyi doyuramadığınızda, inşaat faaliyetleri ile birlikte spekülatif toprak hamlelerine dayalı bir rant ekonomisinin kurtarıcı haline geldiği biliniyor. Neoliberal muhafazakârlar, bu can simidini 1980’lerde Özal ve Dalan ile keşfetti, 2000’lerle birlikte ekonomik büyümeyi neredeyse tamamen inşaat sektörüne ve rant ekonomisine dayar hale geldi, üstelik bunu sürdürülebilir kılmanın uğraşı içerisine girdi! Son on yılda memlekette imal edilen koltuk sayısı kadar konut, yollara çıkan araç sayısı kadar km yol inşa edilmişse kimse şaşırmasın! Eskinin gözdesi gecekondu bölgelerine öngörülen dönüşüm projeleri, merkezin yeni gözde alanlarının temizlenmesine yönelik yenileme operasyonları, üçüncü köprü ısrarı ve nice garip kent projesi bu tespitten bağımsız okunmaz. Bugün, muhafazakârların İstanbul’a dönük hamlelerini neoliberal ekonominin gereklerine ve iktidarı garanti altına almış bir tahakkümün yaratılmış olmasına bağlamak, bu konularda yapılmış yüzlerce çalışmaya hürmeten, daha bilimsel ve gerçekçi olacaktır.

Merkezsiz şehirler

Ciddi anlamda kafa karışıklığı yaşayan “aydın”, 25 kuruşa bira içenlerle 25 liraya içenleri yanyana istemez hale gelebiliyor. Bu muhafazakâr hükümetin ayrıştırıcı uygulamalarını olumlu bir “temizlik” olarak yorumluyor ve aslen soylu bir dünyaya olan özlemini haykırıyor! Bunu yaparken, Fransa’ya Paris’e atıflarda bulunuyor! Diyor ki: “Uydu kentler kuruluyor merkezin dışına. Belki 100 yıl sonra İstanbul, tarihsel merkezi içinde tutan, tıpkı Paris gibi merkezsiz bir şehir olacak.” Oysa Paris’i çevreleyen uydu kentler, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın ardından ve genelde Paris çevresinde yerleşen fabrikalara işgücü sunacak şekilde konumlandı ve küresel ekonominin gerekleri ile fabrikalar kapandıkça/taşındıkça buralarda yaşayan insanlar “merkezi olamamaktan” kaynaklı çeşitli yoksunluklarına bir de işsiz kalmaktan kaynaklı yoksulluklarını ekledi ve son dönemde sık sık da patladılar! En azından peşi sıra gittikleri liberal demokrasinin sürdürülebilirliği açısından karşı çıkılmalıdır uydu kentlere yani!

Şehircilik literatürü ise o övülen uydu kentlerin savaş sonrası döneme ait hızlı çözümler olduğunu, II. Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik büyümeyle de ilişkilendirilerek Keynesyen ekonominin parçaları olarak kullanıldığını ve bugün kullanılmaması gerektiğini bilir! Üstelik bizde uydu kent gibi kurgulanan yerleşkelerin ilave sıkıntıları da var: Yerleşenlerin çalışabileceği alanların oluşturulması ve etkin bir toplu taşıma ağı kurulması unutuluyor! Dolayısıyla kimse dağ başına “seve seve” gitmez!

Sürekli yoksulun kent dışına sürülmesini destekleyen kahramanlar, zorlama modernleşme projeleri ile boğuşmak zorunda kalmış, kendisinin olan ile Batı modernleşmesinin gerektirdiklerini bir şekilde harmanlamış bir zamanın ve mekânın sosyolojisinden de bihaber olmalı. Ekonomik ilişkilerini sosyal ve kültürel olanla bunca harmanlayan, kurdukları mahallelerde yarattıkları topluluk ve dayanışma haliyle metropolün mağdurları olmaktan bir ölçüye kadar sıyrılan, sosyal mobiliteyi devletin refah dağıtıcı politikaları ile değil, gecekondusunun üzerine çıktığı katlarla yakalayan, dahası tüm bunları yaparken kapitalizmin işleyişini bırakın engellemeyi kolaylaştıran bir “çoğunluk” gözden çıkarılmışsa eğer, kapitalizmin posası haline geldiğindendir! Kapitalizmin artık, kalifiye işleyişlerin tüketmeyi de bilen soylu emekçileri dışında kimseye ihtiyaç duymayışındandır! Yani 25 kuruşluk biranın tüketicisi yeni kapitalizme layık olmadığı gibi, satıcısı da yeni kapitalizmin nimetlerinin farkına varamayandır! Yani, İstanbul’un kurtarılması gerekenleridir onlar!

Beyoğlu muhalefettir

Kimse, bu süreci meşru kılma aracı haline getirilen deprem meselesine de saplanmasın. Bunu yapanlar gitsin Ulrich Beck’in Risk Toplumu adlı kitabında uzun uzun tartıştığı devletin nasıl artık refahı değil de riskleri dağıtmanın bir aracı haline geldiğinin ve çevresel/doğal felaketlerden korunma açısından zengin ile yoksulun arasındaki artan eşitsizliklerin bizim coğrafya üzerindeki “rantsal” izlerini arasın!

Beyoğlu’nda olagelene gelelim: Tam da kapitalizmin geldiği aşamada değersiz kalan bütün kullanımların ve kullanıcıların dışlanmasına ve sürülmesine karşılık gelir; AKM’den Gezi Parkı’na, Emek Sineması’ndan “küreselleşen” cadde üstü alışveriş mekânları için geliştirilen mimari projelere ve yine bunların konforuna, güvenliğine, ulaşımına vs. yönelik Tarlabaşı’ndaki, Taksim’deki ve Beyoğlu genelindeki planlama müdahalelerine, masa operasyonlarına ve Cihangir’de ve Tophane’de “müdahale edilmeyen” soylulaşmaya dönük piyasa dinamiklerine kadar, bir bütün halinde bu motivasyon açıktır. Ancak dünya üzerinde birçok yer için genellenebilecek ve benzer örneklerle desteklenebilecek bu açıklama Beyoğlu için eksik kalacaktır. Çünkü Beyoğlu uzun zamandır “iktidarın karşısındaki muhalefettir”! Ve bu muhalefetin giderek güçleniyor olmasından “otoriter” bir iktidarın memnun kalması beklenemez. Muhalefet ve içinde barındırdığı “muhafazakâr kültürümüze yönelik bütün tehditler ve aykırı bütün unsurlar” tez elden dağıtılmalıdır! Tüm bu temizlik ve soyluluk projeleri, müdahaleleri, operasyonları ve en genelinde Beyoğlu Nazım İmar Planı hep birlikte okunduğunda, muhalefetin yeşerdiği -ve biranın 25 kuruşa içildiği- ara sokakların/mekânların dağıtılması operasyonu da en az rant projelerinin önünün açılıyor olması kadar açıktır.

İlk örnek değil

Parçacı projelerden tartışmaya pek imkân bulamadığımız Beyoğlu Nazım İmar Planı, günbegün gündemimize sokulan o yasa tanımaz projeleri birleştiren, İstiklal Caddesi’ni tamamen küresel kapitalizme terk eden, hem rantın oluşumuna hem de iktidara direnmeyi sürdürenlerin zaman içerisinde ele geçirdiği “ara sokaklara/mekânlara” araç kullanımını sokan, Galataport’u, Gezi Parkı vs. ile tahakkümünü artıracak projelerin yolunu açan, gündemdeki projesi ile Taksim’i bir daha 1 Mayıs kutlaması yapılamayacak “fiziki bir meydana” çeviren bir ideolojik dayatmadan ibarettir.

Soyluların kahramanına duyurulur: İktidarların mimarlığı ve planlamayı kullanarak mekân üzerinden tahakküm artırma girişimlerine ilk örnek Beyoğlu değildir!

http://www.yapi.com.tr/Haberler/soylular-beyoglundan-ne-istiyor_90779.html

Sulukule Ne Yana Düşer?

Fatih'teki surlar boyunca yürürken TOKİ ve Özkar inşaat tabelasıyla turuncunun hakim olduğu "Osmanlı Evleri" gözüküyor; yani eski adıyla Sulukule mahallesi. Sulukulu'ye nasıl giderim sorusuna verilen soğuk şaka güldürmüyor: "Hayrola, ev mi alacaksınız, bende iki tane var 400 bin TL'den satayım." Sulukule'de dört yıl önce başlayan ve 5 bin 500 kişiyi etkileyen "kentsel dönüşüm" artık bitmek üzere. İçinde sadece yaklaşık 50 Sulukulelinin yaşayacağı villalar mart ayının ortasında "kura" ile teslim edilecek. Ev fiyatlarının 600 bine ulaştığı söyleniyor.

"Üç bilirkişi de 'proje tarihi dukuyu korumuyor' dedi"

Sulukule Roman Derneği ve mahallelinin 2007'de Fatih Belediyesi ve Kültür Bakanlığı'na projenin iptali için açtığı davada üçüncü bilirkişi raporu da, projeyi hukuka uygun bulmadı. Birinci bilirkişi raporu projeyi, koruma amaçlı imar planına uygun bulmamıştı. İkinci bilirkişi raporu da inşaatları, 5366 sayılı kanunun tarihi dokuyu koruma amaçlarına ve kamu yararına uygun bulmamıştı. Belediye ve Bakanlık bu karara "düzeltme yaptık" deyip itiraz edince, üçüncü bilirkişi raporu hazırlandı. Sonuç yine aynı, düzeltmeler yapılmadığı için proje kanuna uygun değil.

Peki, ikinci bilirkişi raporu ne diyordu?

* UNESCO'nun belirlediği Sur Koruma Bandı Avan Proje'de yarıya inmiş.
* Özgün ada morfolojisi ve sokak dokusu korunmamış.
* Mevcut durumda kamuya ayrılmış alanlar projede yapılaşmaya açılmış, sokak kesitleri büyütülmüş.
* Yeşil alan ve parklara yer verilmemiş.
* Mevcut sokak dokusu ve tescilli yapılara uygun olmayan yapı tipolojisi oluşturulmuş.



"Mahkeme projeyi iptal etmeli"

Derneğin avukatı Hilal Küey, "Üç bilirkişi raporu da projeyi hukuka aykırı buldu. Aslında mahkeme daha ilk raporda yürütmeyi durdurma kararı verebilirdi ama vermedi; inşaatlar neredeyse bitti. Ancak mahkeme son aşamaya geldi; yürütmeyi durdurma ya da doğrudan projeyi iptal etme kararı çıkmalı" diyor. Projeyi iptal kararı çıkarsa, Belediye yeniden kanuna uygun proje hazırlamak zorunda kalacak.

Öte yandan, dernek ve birkaç mahalleli, süreç çok uzadığı ve daha fazla beklemek istemediği için 2010 Mayıs'ında Türkiye'ye karşı AİHM'e başvurmuştu. Dava, mülkiyet hakkı ve adil yargılama hakkını ihlal ettiği, özel yaşamın korunmadığı ve Romanlara ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle açıldı. Normalde AİHM istisnai durumlar dışından iç hukuk yolları tükenmeden davaları kabul etmiyor. İşte Sulukule davası da bu istisnaya girdiği için AİHM, dosyayı incelemeyi kabul etti. Küey, kararın çıkması uzun sürse de sonuçtan oldukça umutlu, bu karar Türkiye'deki diğer kentsel dönüşüm mağduriyetleri için de emsal teşkil edebilir.



"Müzisyenliği bitirdiler, kiralar yüksek"

Sulukule'den zorla yerinden edilenlerin bir kısmı Balat, Gaziosmanpaşa, Edirne'ye gitti. Taşoluk ve Kayabaşı'ndaki TOKİ evlerine giden 337 aile (altısı kaldı) bir yıl bitmeden eski mahallelerinin yanı başındaki Karagümrük'e geri döndü. Hatta, çamaşırlarını inşaatın demir perdesine astı. Sulukule Roman Derneği Başkanı Şükrü Pümdük, babasının babaannesinden kalan evini satmadı, mahkemesi sürüyor. Evine ne kadar fiyat biçildiğini bilmiyor Pümdük, "Ne kadar fiyat verirse versin, benim kültürümü yok etti, buna nasıl paha biçebilirler ki" diyor. Sulukule Roman Orkestrası'nda müzisyen Pümdük, ailesiyle Taşoluk'ta yaşamaya sadece bir ay dayanabildi. "Eğlence sektörünü bitirdiler, ben Taksim'de çalışmaya başladım, gecenin 3'ünde Taşoluk'a nasıl döneyim. 100 lira taksi tutuyor, zaten o kadar kazanıyorum. TOKİ'deki kiralar 300-450 lira ama merkezi ısıtma, apartman aidatı ve yol parasını da ekleyince masraf 1500 lirayı buluyor. O yüzden herkes döndü.

"Döndük ama Kumkapı'da klarnet yasak. Yüzde 90'ı müzisyen olan insanlar nerede çalışsın; çoğu şimdi seyyar esnaflık ya da kunduracılık yapıyor. Üstüne bodrum katındaki apartman dairelerinde daha çok kira ödüyor."



"Apartman arasında mahalle kültürü olur mu?"

Karagümrük'te "yaşam nasıl" sorusuna Pümdük, adının ve insanının değiştirildiği Sulukule'nin eski halinin fotoğrafını göstererek "Bu iki katlı benim evimdi, bu da arka mahalledeki yeni apartman dairem. Şimdi bölük pörçük apartmanlar arasında mahalle kültürü oluşur mu?" diyor. Sulukule'de her şeye rağmen direnen tek şey, inşaatın yanı başındaki Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi; orada müzik hala devam ediyor.

Depremde Özelliğini Yitiren Yapıların Tescilleri, İlgili Koruma Bölge Kurullarınca Kaldırılabilecek

Kültür ve Turizm Bakanlığının Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ilke kararları, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı. Buna göre; deprem nedeniyle özelliklerini yitirmiş olan tescilli yapıların tescilleri, ilgili Koruma Bölge Kurullarınca kaldırılabilecek.

Depremde hasar gören tescilli taşınmaz kültür varlıkları ile sit alanları ve etkileşim-geçiş sahalarındaki yapılarda yapılacak uygulamalara ilişkin Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararına göre, Türkiye'nin önemli bir kesiminin deprem bölgesinde yer alması nedeniyle, sit alanlarındaki yapılar ile sit alanları dışındaki tescilli taşınmaz kültür varlıklarının depremlerde hasar gördüğü, yıkılarak can ve mal kaybına sebebiyet verdiği belirlendi.

Bu nedenle deprem sonucu hafif hasar gören, tescilli taşınmaz kültür varlığı yapılar ile sit alanında veya etkileşim-geçiş sahasında yer alan yapıların tadilat ve tamirat başvurularına ilişkin konuların ilgili Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü veya Koruma Uygulama ve Denetim Büroları (KUDEB) tarafından öncelikle incelenerek gerekli işlemlerin yapılmasına karar verildi.

Ağır hasarlı ve yıkılma tehlikesi arz eden yapılar

Esaslı onarıma ihtiyaç duyulan tescilli taşınmaz kültür varlıkları için de hazırlanacak rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve diğer belgelerin Koruma Bölge Kuruluna sunulması, Koruma Bölge Kurulunun onayladığı proje ve koşullarda uygulamanın gerçekleştirilmesine, deprem nedeniyle ağır hasarlı olduğu ve yıkılma tehlikesi arz ettiği (mail-i inhidam) ilgili idareler tarafından belirlenen bahsi geçen yapıların belediye veya valilik tarafından boşaltılması kararlaştırıldı.

Karara göre, gerekli fiziki ve güvenlik önlemlerinin ilgili valilik ve belediyece alınmasından sonra, yapıya ilişkin elde edilebilecek belgelerle birlikte (statik rapor, fotoğraflar vs.) konu, Koruma Bölge Kuruluna iletilecek ve kurulca öncelikle (gerekirse ek gündem oluşturulmak suretiyle) değerlendirilecek.

Yapının mevcut fiziksel durumuna bağlı olarak yapıya uygulanacak müdahalenin biçimi ve niteliği, Koruma Bölge Kurulunca belirlenecek. Deprem nedeniyle özellikleri yitirmiş olan tescilli yapıların tescilleri de ilgili Koruma Bölge Kurullarınca kaldırılabilecek.

Risk altındaki kültür varlıkları

Öte yandan, birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanları, ören yerleri ve münferit tescilli parseller dışındaki alanlarda bulunan, in-situ konumda olmayıp, yeri değiştirilmiş veya doğal ortamında bulunmayan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ilgili maddesinde belirtilen yapıların taşınabilir durumdaki mimari parçalarının; sütun, sütun başlığı gibi mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar, sunaklar, sandukalar, lahitler, ostotek, çeşme ve sebiller, steller, mezar taşları, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar ve benzeri taşınmazlar ile bunlara ait parçaların, korunmak üzere müzelere alınması hususunun, zamanında gerekli tedbirlerin alınmaması halinde telafisi güç veya imkansız sonuç doğurabileceği göz önünde bulundurularak; risk altında bulunanların, fotoğraflarının çekilmesi, harita üzerinde yerlerinin işaretlenmesi ve raporlarının hazırlanmasından sonra ilgili müze müdürlüklerince Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı müzelere nakledilmelerine karar verildi.

Nakil işleminden sonra, ilgili Müze Müdürlüğünce, söz konusu mimari parçalara ilişkin gerekli araştırmaların yapılmasından sonra hazırlanacak tüm bilgi ve belgelerin ilgili Koruma Bölge Kuruluna iletilmesi uygun görüldü.

Bütünleme çalışmaları

Taşınmaz kültür varlıklarında yapılacak tamamlamalara ilişkin Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararı'na göre de, taşınmazın korunmasına yardımcı olabilecek tüm tekniklerden faydalanılarak bu tür yapıların tarihi bir belge olduğu da dikkate alınarak, korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tamamlayıcı ögelerinden olan heykel, resim, süsleme, çini, gibi yapı bileşenlerindeki eksilmelerin öncelikle orijinali (aslı) ile tamamlanması kararlaştırıldı.

Orijinaline (aslına) ulaşılamadığı takdirde taşınmazın mimari ve sanatsal öneminin doğru bir şekilde algılanabilmesi için malzeme analizleri yapılarak bütünle uyumlu bir şekilde tamamlanabileceğine ancak, tamamlamanın günümüzde yapıldığının anlaşılır olması için gerekli bilgi ve belgelerin oluşturularak arşivlenmesine karar verildi.

http://www.yapi.com.tr/Haberler/depremde-ozelligini-yitiren-yapilarin-tescilleri-ilgili-koruma-bolge-kurullarinca-kaldirilabilecek_90954.html

TAKSIM KISLASI- TURGUT SANER'IN (ITU) CALISMASIN​DAN...

Doç.Dr. Turgut SANER'in (İTÜ) çalışmasından seçilmiş foto ve bilgiler:

Taksim gezi parkının bulunduğu yerde Abdülmecid'in 1840'larda yaptırttığı Topçu kışlası bulunmaktaydı

Kışla o kadar büyüktü ki İnönü (Eski adı Mithatpaşa) stadı yapılmadan evvel milli maçlar avlusunda yapılıyordu.

Kışla Hint ve Rus mimarisinden esinlenmişti.

Kışla 1940 İmar hareketlerinde, önce Taksim meydanındaki (bugün metro girişi bulunan) ahırları yıkılarak,
ve sonra Gezi Parkı'ndaki esas anıtsal binaları yıkılarak yok edildi.


Oysa bina duruyor olsaydı Taksim Meydanı dünyanın en güzel meydanlarından biri olurdu.
Mesela saray ihtişamında bir Ritz Carlton Oteli olarak kullanılabilirdi. 
Ya da sadece dış duvarları bırakılıp ortası günümüzdeki gezi parkı olarak düzenlenir ve dünyanın herhalde en görkemli parkı olurdu.


Bu Karakol binası İstiklal caddesinin hemen girişinde yer alıyordu.

Bugünkü Marmara otelinin yerinde 1960'lara kadar Osmanlı Bankası Genel Müdürü'ne ait olan Viyana stili bir Konak bulunuyordu.
Konağın ön cephesi
.

Sıraselviler caddesinin Taksim'e bağlandığı köşedeki bu enfes yapının yerinde bugün 'modern' Taksim Square Hotel bulunuyor 

 Bugünkü Atatürk Kültür Merkezi'nin yerinde ise Elektrik İdaresine ait olan Konak bulunuyordu.
Solda Kışla Ahırlarının kapısı önünde çömelmiş üç kişi.


Kışla Lütfü Kırdar tarafından 1940 senesinde Taksim yeni imar planı çerçevesinde yıktırıldı. Kışla pek çok savaşlar görmüş bilhassa 31 Mart olaylarından sonra bazı kısımlarında derin darbeler almıştı, ciddiyetinin ve otoritesinin sarsılmamasını isteyen İnönü hükümeti hep yeni binalar yapmaktaydı o dönemler. O yüzden kırık dökük bi kışlayı onaracak para bulamadığından "Bari yıkılsın" dediler. Yani "Onaramıyorsan yık gitsin" mantığı....Halbuki o binayı saklasalardı 30 yıl sonra çok güzel restore edilirdi.

Taksim Kışlası'nın bombardıman sonrası, pardon imar hamlesi sonrası alınmış bir fotoğrafı
 

Taksim Kışlasının Nizamiye'si ( Giriş ve ayni zamanda kontrolün yapıldığı kapı).
Bahçe içinden ve bahçe dışından iki görüntü.
Yıl 1880-1893 arası.

Boğaziçi de Kentsel Dönüşüm Kapsamına Alındı

Hükümet, İstanbul Boğazı’nın “geri görünüm ve etkilenme alanı” olarak tanımlanan sahile 9 kilometreye kadar olan bölümlerini, kentsel dönüşüme açan düzenleme yaptı. Milliyet Gazetesi’nden Önder Yılmaz’ın haberine göre düzenleme ile söz konusu alanlardaki araziler kentsel dönüşüm kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve belediyelere devredilebilecek.

Kamuoyunda “kentsel dönüşüm” olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı, TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu’nda, değiştirilerek kabul edildi. Tasarı askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ile askerin atıl durumdaki gayrimenkullerinin belli şartlar altında TOKİ ve belediyelere devrine de olanak sağlıyor.

Boğaziçi son dakikada

Tasarıda son dakika önergesiyle Boğaziçi Kanunu’na atıf yapılarak, Boğaziçi de kentsel dönüşüm kapsamına alındı. Önergede, “9. maddenin 2. fıkrasında (ı) bendinden sonra gelmek üzere (i) bendi olarak; ‘Geri görünüm ve etkilenme bölgeleri bakımında 18.11.1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nun’  ibaresinin eklenmesi” ifadesi yer aldı. Değişikliğin gerekçesi ise “boğaziçi kanunu kapsamında kalan geri görünüm ve etkilenme bölgelerinde kalan alanlarda da kanunun uygulanabilmesi amacıyla bu değişiklik yapılmıştır” şeklinde açıklandı.

Komisyonun CHP’li Üyesi İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, Milliyet’e, “Deniz manzaralı gökdelenleri dikip geri bölgelerde rant yaratacaklar. Yüksek fiyatlarla lüks inşaat peşindeler. İstanbul’un her yeri bitti kusur sadece Boğaziçi’nde mi kaldı da bu değişikliği yaptılar? İstanbul’un silüetini bozacak girişimler kentsel dönüşüm olmaz” dedi.

‘Rant yasası değil’

Milletvekillerinin eleştirilerini yanıtlayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “tasarının aceleyle çıkarılmaya çalışıldığı” yönündeki eleştiriler üzerine, “Biz bu yasayı çıkarmalıyız. Buna ’rant yasası’ diyemeyiz. Mecburi bir yasadır, bunu çıkarmalıyız. Vatandaşın canını korumalıyız” dedi.


http://www.yapi.com.tr/Haberler/bogazici-de-kentsel-donusum-kapsamina-alindi_90912.html

22 Şubat 2012 Çarşamba

Sultanahmet'teki Otel İnşaatına 51 İmzalı Kınama

Sultanahmet'te tarihi kalıntılar üzerine süren otel inşaatının durdurulması için Bizans tarihi, sanatı, mimarlığı ve arkeolojisi uzmanı öğretim üyeleri 51 imzalı bir metinyayımladı. Sultanahmet'teki otel inşaatı sonucu tarihi duvarların yok olmasını protesto etmek amacıyla bir araya gelen 51 Türkiyeli Bizans uzmanı, yetkilileri ve kamuoyunu Tarihi Yarımada'ya sahip çıkmaya çağırdı. bianet.org'un haberine göre uzmanlar, Sultanahmet Mahallesi, Küçükayasofya Caddesi ve Şifa Hamamı Sokak'ın birleştiği yerdeki inşaat ile ilgili gelişmeleri kaygıyla karşıladıklarını belirtti.

Sadece Türkiye'nin değil dünyanın mirası

Otelin kurulduğu yerin çevresindeki temel kazısında karşılaşılan Bizans ya da Bizans öncesi döneme ait tarihi duvarların yerle bir edildiğini ifade eden öğretim üyeleri, yıkımın raporla tespit edildiğini de kaydetti. Yıkımın, İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzmanları tarafından 15 Aralık 2011'de yazılı raporla tespit edilmesine ve durumun gerekli mercilere iletilmesine rağmen Şubat 2012 başı itibarıyla, aynı bölgeye beş katlı yeni bir bina inşa edildiğini aktaran akademisyenler şunları vurguladı:

"Yıkımın 4 Numaralı Koruma Kurulu'nun 0gündemine 18 Ocak 2012 tarihinde, yani bir ay gibi çok geç bir tarihte alınması ve Fatih Belediyesi yetkililerinin iddia ettikleri gibi müteaddit kereler kontrol yapmalarına ve iki kez mühürlemelerine rağmen inşaatın beş katının da bitmiş olması açıklama gerektiren durumlardır."

"8 Şubat 2012 tarihinde Kültür Bakanlığı ve Fatih Belediyesi'nin yeni yapılan binayı yıkma yönünde karar almaları kendi içinde doğru bir karar olsa da yok edilen duvarları geri getirmeyecektir."

"Önce sorunun ortaya çıkmasına katkıda bulunup sonra onu çözmeye çalışmak yerine olası sorunların önlemini baştan almak ilerde başka tarihi eserlerin yok olmasını engelleyecektir."

Tarihi Yarımada, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine tarihlenen yeraltı ve yerüstü kalıntıları ile Dünya Mirası Listesi'nde bulunuyor. Uzmanlar, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının dini ve siyasi merkezini temsil eden yapıların bulunduğu Sultanahmet bölgesinin çok daha dikkatli bir şekilde korunması gerektiğini belirtiyor ve bölgede yapılacak her türlü inşaat faaliyetinin, yerel yönetimlerin, müzelerin, koruma kurulunun ve akademik çevrelerin çok daha etkin ve bilinçli işbirliği ile denetlenmesi gerektiğinin altını çiziyorlar.

İmzacılar

Ali Tirali, Doktora Öğr., EHESS-Boğaziçi Üniversitesi 
Anestis Vasilakeris, Dr., Boğaziçi Üniversitesi 
Ayça Tiryaki, Yard. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi 
Aygül Ağır, Doç. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi Ayla Ödekan, Prof. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi 
Ayşın Özügül, Yard. Doç. Dr., Uludağ Üniversitesi 
Bedia Yelda Uçkan, Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi 
Birsel Küçüksipahioğlu, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi 
Buket Coşkuner, Dr. 
Buket Kitapçı Bayrı, Öğr. Gör. Dr., Bilgi Üniversitesi 
Dirk Krausmüller, Yard. Doç. Dr.,  Mardin Artuklu Üniversitesi 
Ebru Altan, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi 
Ebru Parman, Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi 
Ece Turnator, Doktora Öğr., Harvard Üniversitesi 
Elif Keser-Kayaalp, Yard. Doç. Dr.,  Mardin Artuklu Üniversitesi 
Elmon Hançer, Dr. 
Engin Akyürek, Prof. Dr., İstanbul Üniveritesi 
Esra Güzel Erdoğan, Öğr. Gör. Dr., Marmara Üniversitesi 
Fahriye Bayram, Doç. Dr., Pamukkale Üniversitesi 
Ferda Barut, Öğr. Gör., Kapadokya Meslek Yüksek Okulu 
Feride İmrana Altun, Doktora Öğr., Ege Üniversitesi 
Feridun Özgümüş, Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi 
Filiz İnan, Öğr. Gör. Dr., Uludağ Üniversitesi 
Gökçen Kurtuluş Öztaşkın, Öğr. Gör., Pamukkale Üniversitesi 
Günder Varinlioğlu, Dr., Dumbarton Oaks Araştırma Kütüphanesi 
Koray Durak, Yard. Doç. Dr., Boğaziçi Üniversitesi 
Kutlu Akalın, Dr. 
Lale Doğer, Yard. Doç. Dr., Ege Üniversitesi 
Melda Ermiş, Ar. Gör. Dr., İstanbul Üniversitesi
Merih Danalı, Doktora Öğr., Harvard Üniversitesi 
Meryem Acara Eser, Dr., Cumhuriyet Üniversitesi 
Mete Mimiroğlu, Doktora Öğr., Selçuk Üniversitesi 
Metin Ahunbay, Prof. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi 
Mine Kadiroğlu-Leube, Prof. Dr. Anadolu ve Çevresinde ORTAÇAĞ'ın editörü 
Muradiye Öztaşkın, Öğr. Gör., Pamukkale Üniversitesi 
Mustafa Daş, Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi 
Nevra Necipoğlu, Prof. Dr., Boğaziçi Üniversitesi 
Nilgün Elam, Öğr. Gör. Dr., Anadolu Üniversitesi 
Nilüfer Peker, Öğr. Gör. Dr., Başkent Üniversitesi 
Nirva Yanıkbaca, Doktora Öğr., İstanbul Üniversitesi 
Örgü Dalgıç, Dr., Amerikan Katolik Üniversitesi 
Paul Magdalino, Prof. Dr., Koç Üniversitesi 
Scott Redford, Prof. Dr., Koç Üniversitesi 
Sema Doğan, Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi 
Suna Çağaptay, Yard. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi 
Şahin Kılıç, Ar. Gör. Dr., Uludağ Üniversitesi 
Turhan Kaçar, Prof. Dr., Pamukkale Üniversitesi 
Yalçın Mergen, Öğr. Gör. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi 
Yaman Dalanay, Doktora Öğr., Oxford Üniversitesi 
Yasemin Bağcı, Doktora Öğr., Amsterdam&Leiden Üniversitesi 
Zeliha Demirel Gökalp, Yard. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi 
Zeynep Ahunbay, Prof. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi


http://www.yapi.com.tr/Haberler/sultanahmetteki-otel-insaatina-51-imzali-kinama_90835.html

21 Şubat 2012 Salı

Tarihi Tekel binası butik otel oluyor

Tekel'in tarihi Başmüdürlük binasını 20 milyon 5 bin TL'ye satın alan Terhan Demir Pazarlama AŞ, zemin etüdü ve proje çalışmalarını başlatırken binanın restorasyonunu ise Tarihi Havagazı Fabrikası projelerini hazırlayan Yücesoy Mimarlık gerçekleştirecek.
Firma sahibi Özcan Terhan, binanın restorasyon, resütasyon ve röleve çalışması için Tarihi Havagazı Fabrikası'nın projelerini hazırlayan Yücesoy Mimarlık firması ile anlaştıklarını, dünden itibaren bina ile ölçüm ve incelemelere başlandığını anlattı.
 

Efes Antik Kenti Alan Yönetimi Ekibi Belli Oldu

Dünyaca Ünlü Efes Antik Kenti’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmesinin ana koşullarından biri olan “Alan Yönetimi”nin kurulması ve “Yönetim Planı”nın hazırlanması çalışmaları devam ediyor.
Efes Alan Yönetim Planı çerçevesinde Selçuk Belediye Başkanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında imzalanan protokol gereğince Selçuk Belediyesi Efes Alan Yönetim Başkanını ve Danışma Kurulu üyelerini belirleyerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirdi.
ÇEKÜL Vakfı Batı Anadolu Koordinatörü Emin Başaranbilek’in de Danışma Kurulun’da yer aldığı Alan Başkanlığı’na Efes Müze Müdürü Cengiz Topal getirilirken, Danışma Kurulu Üyeleri Selçuk Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü Başkanı Doç. Dr. Sabine Ladstatter, Ayasuluk Kalesi ve St. Jean Kilisesi Kazı Başkanı Yrd. Doç. Dr Mustafa Büyükkolancı, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Hasan Topal, Efes Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Yasemin Pirinçcioğlu, YTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. İclal Dinçer, İYTE Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi Yard. Doç Dr. Zeynep Aktüre, Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. İlhan Kayan, DEÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Yard. Doç Dr. Akın Ersoy, Selçuk Belediyesi Kültür ve Eğitim Müdürü Mimar Müge Kılınç, Selçuk Belediyesi Arkeologlarından Yusuf Yavaş, DEü Mimarlık Fakültesi, Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Görevlisi Prof Dr. Emel Göksu ve Efes Müzesinde görevli Arkeolog Halil Bölge’den oluştu.

Danışma kurulu Şubat ayında toplanıyor
Selçuk Belediyesi tarafından belirlenen Alan Başkanı ve bazı Danışma Kurulu Üyeleri geçtiğimiz günlerde Selçuk Belediyesi Encümen salonunda bir araya gelerek Şubat ayında yapılacak Efes Alan Yönetimi Danışma Kurulu toplantısında görüşülecek gündem maddelerini belirledi.
Yapılacak toplantıda Efes Alan Yönetimi ofisi ve görevlileri ile ilgili detayların netleştirilmesi, Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu ve İcra Kurulu üyelerinin belirlenmesi, Alan Yönetimi ve Danışma Kurulu’nun çalışma yönergesinin hazırlanması, Alan Yönetimi Çalışma program ve planının öncelik sıralamasının yapılarak takvimlendirme ve bütçelendirme çalışmasına başlanması, Alan Yönetimi Başkanı ile Belediyenin ve diğer paydaşların görev ve sorumlulukları ile işbölümü kapsamlarının tespit edilmesi gibi konular görüşülecek.
Selçuk Belediyesi, Bakanlık, Müze, Sivil Toplum Kuruluşları temsilcilerinden ve bilim çevrelerinden oluşturulan, kurulun senede birkaç kez toplanacağını belirten Selçuk Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, “Danışma Kurulu, Efes’te her yıl nelerin yapılması gerektiğini, bu alanların nasıl korunması, nasıl tanıtılması, kaynaklarının nasıl kullanılması gibi konularda önermeler yapacak “diyerek Belediye yönetimi olarak Kültür varlıklarının korunması ve geleceğe aktarılmasına büyük önem verdiklerini dile getirdi.
Efes ile ilgili yıllardır süre gelen problemleri çözümlemek adına Selçuk Belediyesi ilk olarak Alan Yönetim Planına altlık oluşturacak yıllardır yapılamamış Sayısal Harita ve Efes Koruma Amaçlı Nazım İmar Planını yaparak Efes Antik Kenti’nin gerçek sınırlarını belirledi. Selçuk Belediyesi daha sonra Efes Alan Yönetim Planının hazırlanması çalışmaları kapsamında, Selçuk’ta, 13 Ağustos 2009, 23 Ekim 2009 tarihlerinde bölge halkı, kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla toplantılar düzenlemiş, 23-24-25 Haziran ve 27 Temmuz 2011 tarihlerinde ise “Yönetim Planı Geliştirme Çalıştayları” gerçekleştirdi.
Selçuk’tan yerel paydaşların yanı sıra Türkiye’nin dört bir yanından koruma uzmanları ve akademisyenler ile kamu, özel sektör, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin bir araya geldiği çalıştaylarda, katılımcı yöntemlerle Efes, Selçuk ve çevresinin koruma, işletme, planlama, projelendirme, yenileme, işlevlendirme, kaynak oluşturma gibi sorunları ele alınarak, senaryo ve vizyon geliştirme çalışmaları yapılmış, temel öncelik alanlarında strateji, hedef, politika ve eylemler belirlenmeye başlandı. Dünyanın en önemli kültür varlıklarından birisi olan Efes Antik Kenti için yapılan bu çalışmaların sonucunda; UNESCO’nun uluslararası koruma perspektifiyle uyumlu, yerel, yönetsel, ekonomik ve bilimsel özerklik çerçevesinde süreklilik gösteren, koruma-kullanma-gelişme dengesini sağlayacak Alan Yönetimi kurulmuş olacak.

Kaynak Çekül Vakfı



http://www.mo.org.tr/index.cfm?sayfa=belge&sub=detail&bid=2&mid=2&tip=0&Recid=14321

Europa Nostra ve ICOMOS’tan Taksim için Uyarı

Taksim Platformunun Taksim Meydanı ile ilgili olarak planlanan yeni düzenlemeler konusunda başlattığı tartışmaya paralel olarak Europa Nostra Türkiye ve ICOMOS Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi de ortak bir duyuru yayınlayarak yerel yönetimler ve koruma kurullarını şeffaf olmaya, katılımcı planlama süreçlerini hayata geçirmeye  ve bu konuda duyarlılık gösteren kurum,kuruluş ve sivil toplum örgütlerini Beyoğlu ve Taksim Meydanı konusundaki gelişmeler için kamuoyu oluşturmak üzere ortak davranmaya davet ettiklerini ifade ettiler.
Ortak metne imza atan ICOMOS ve Europa Nostra, ilki dünyadaki, ikincisi ise Avrupa ülkelerindeki kültürel mirasın korunması amacıyla oluşturulmuş ve her ülkede alt örgütleri olan, bu konuda uzun yıllardır çalışmakta olan hatırı sayılır iki örgüt. 1965 yılında dünyadaki koruma uzmanlarını bir araya getirerek dünya mimarlık mirasının korunması için çeşitli faaliyetler yürütmek üzere kurulmuş olan ICOMOS’un 110 ülkedeki ulusal komitesi gibi ICOMOS Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi de aynı amaç çerçevesinde Türkiye’de çalışmalarını sürdürüyor. Avrupa’daki kültürel mirasın korunması amacıyla kurulmuş olan Europa Nostra organizasyon ağı içinde yer alan, 2010 yılında İstanbul’da faaliyete başlayan Europa Nostra Türkiye ise çeşitli uzman kişi ve kuruluşun katılımı ile Türkiye’deki kültürel mirasın  korunması konusunda faaliyet gösteriyor.
Benzer amaçla çalışan bu iki örgüt yayınladıkları ortak metinde, Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planı ile birlikte oluşmaya başlayan Tarlabaşı ve İstiklal Caddesindeki  değişimin ve Taksim Meydanının Yayalaştırma Projesinin tarihi kentsel dokuyu ve peyzajı geri dönülmez biçimde olumsuz yönde etkileyerek yok etmeye dönük bir girişim olduğunu, Tarlabaşı yenileme projesi, Emek Sineması, Taksim Gezisinin yok edilip Topçu Kışlasının inşa edilecek olması, dalış tünelleri ile koparılan meydan-yaya ilişkisi gibi konulardaki kararların tarihi dokuyu zedeleyecek yönde olumsuzluklar içerdiğini belirtiyorlar. Kamusal nitelikli kararların çok odaklı, paydaşların görüşlerinin alındığı ve bilgilendirildiği, katılımına açık modelleri uygulayarak almak gerekliliğine de işaret ediyorlar.
ICOMOS tarafından 1987 yılında, Washington’da kabul edilen ‘Tarihi Kentlerin ve Kentsel Alanların Korunması Tüzüğü’nün bir maddesi kamusal alanların planlanmasına ilişkin sürecin doğru tanımını açık bir biçimde belirtiyor.   “Koruma programının başarısı, kentlilerin katılımı ve görev almalarıyla mümkün olabilir; bu nedenle halkın katılımı desteklenmelidir. Tarihi kentlerin ve kentsel alanların korunması öncelikle orada yaşayanları ilgilendirir.” UNESCO’nun danışman kuruluşu olan ICOMOS ile Türkiye kültürel mirasının koruyucusu Europa Nostra Türkiye’nin Beyoğlu ,Taksim Meydanı ve planlama sürecine ilişkin görüşlerini ayrıntılı olarak ifade eden ortak duyurusu şöyle:
“ICOMOS – Türkiye ve Bizim Avrupa – Europa Nostra Derneği, Beyoğlu, İstiklal Caddesi, Taksim ve Tarlabaşı’nda gündemde olan planlar, büyük kentsel projeler ve diğer uygulamalar hakkında aşağıdaki görüşleri kamuoyu ile paylaşmayı görev sayar ve başta Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere ilgili kamu kuruluşlarını bu projeleri, paydaşlarla birlikte tekrar gözden geçirmeye davet eder. İstanbul’da son on yıldır kültür mirasının yoğunlaştığı alanlar ve özellikle bu alanlardaki kamusal mekânlar üzerinde sürdürülen baskılar artmakta, gayrimenkul değerleri yükselmekte ve büyük kentsel projeler tarihi kent merkezlerini kimliksizleştirmektedir. Beyoğlu’nun 1980’lerden itibaren içine girdiği dönüşüm süreci 2000’li yıllarla birlikte hız kazanmıştır. Bölgede yürürlüğe giren planlar, gerçekleşmekte olan büyük kentsel projeler ve diğer uygulamalar Beyoğlu’nu İstanbul’un tüm kesimlerinin kullanımına açık büyük kamusal mekân kimliğinden uzaklaştırmakta, özelleştirerek kullanıcı çeşitliliğini daraltmakta ve turistikleştirerek ıssızlaştırma riski taşımaktadır.
Bunun ipuçlarını birbirini tamamlayan plan, proje ve uygulamalarda görmek mümkündür:
- Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planı kararları, plan notları Beyoğlu’nda ticaret, turizm, eğlence alanı işlevlerini teşvik etmektedir.
- İstiklal Caddesi üzerinde geliştirilmekte olan AVM (alışveriş merkezi) anlayışının ve büyük mağazaların gelecekteki Beyoğlu için taşıdığı anlam anlaşılamamaktadır. Beyoğlu’nun kimliğini ve “soyut kültür mirası”nın bir bölümünü oluşturan yerli esnaf, korunamama tehlikesiyle karşı karşıyadır.
- Tarlabaşı’nda derinden sürdürülen yenileme projesinde bu bölgelerin içine kapalı konut alanları olarak düzenlendiği, kültür mirası sivil yapıların yıkılarak, konut ve AVM’lerin yapılacağı projenin başlangıcında beyan edilmiştir.
- Araç ve yaya trafiğini rahatlatacağı gerekçesiyle hazırlanan 98 bin metrekarelik Taksim Meydanı yayalaştırma projesi, çok büyük bir kentsel müdahaledir ve özellikle dalış tünelleriyle mevcut yol-bina ilişkisini kopararak, bölgenin “tarihi kentsel peyzajını” yok edecektir. Bu büyük boşluğun anlamı, ne amaçla kullanılacağı, neye ve kimlere hizmet edeceği anlaşılamamaktadır.
- Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşası fikri, geniş kamu kesimlerinin ücretsiz olarak kullandığı kentsel açık bir mekânı; Taksim Gezi Parkını herkesin giremediği kapalı bir mekâna dönüştürecektir. 20. yüzyıl şehircilik düzenini yok sayan bu müdahale, tarihi geri döndürmek isteyen sürrealist bir davranıştır. Cumhuriyet döneminin yeni şehir düzenleme anlayışının bir yansıması olan 2 no.lu parkın yok edilmesi İstanbul için kayıp olacaktır. Şehir yaşayan bir organizmadır ve yakın çevre parkın var olduğu bir düzende biçimlenmiştir. Böyle bir yeniden canlandırmanın koruma literatüründe savunulabilir bir yönü yoktur.
- AKM’nin restorasyonunun hala gerçekleştirilememesi ve Emek sineması için geliştirilen “proje” Beyoğlu’nun geleceğinde kültür mekânlarının yerinin ve niteliğinin ne olacağı konusunda olumlu ipuçları vermemektedir.
Kararların içeriği dışında, konunun ikinci önemli boyutu; plan ve proje üretme süreçlerinin şeffaf olmaması; katılım ve bilgilendirme süreçlerinin ise uygulanıyormuş gibi gösterilerek geçiştirilmesidir. Yapıldığı söylenen bilgilendirme toplantıları kararlar alındıktan sonra gerçekleşmekte, ilgili tüm paydaşlar davet edilmemekte, sınırlı ve eksik bilgi verilmekte, paydaş görüşleri hiç dikkate alınmamaktadır.
Oysa çağdaş yaklaşımlar, kamusal nitelikli müdahalelerin çok işlevli ve çok odaklı olarak planlanması gerektiğini kabul etmektedirler. Ülkeler planlama anlayışlarını bu yönde yenilemekte, yeni kavramları yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu kapsamda fikir üretiminin fiziki mekân düzenlemesiyle sınırlı bir perspektif içinde hazırlanması yerine, bağımsız katılımın sağlandığı, deneyselliğin, çoğulculuğun gözetildiği yöntemlerin geliştirilmesi gerekmektedir UNESCO’nun danışman kuruluşu ICOMOS ve Türkiye Kültür Mirasının sesi olma misyonunu üstlenmiş olan Bizim Avrupa – Europa Nostra Derneği, Beyoğlu’nda yaşanmakta olan bu sürecin ve ilgili projelerin toplumun ve geniş kamu kesimlerinin yararına olacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerektiği inancındadır.
Bu ortak duyuruyla, söz konusu proje ve uygulamalarla ilgili olan kuruluşları daha şeffaf ve açık olmaya, gerçek “katılımcı planlama” sürecini uygulamaya ve aynı düşünceleri paylaşan tüm kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerini etkili bir kamuoyu oluşturmak üzere bir araya gelmeye davet ediyoruz.”

http://www.mo.org.tr/index.cfm?sayfa=belge&sub=detail&bid=2&mid=2&tip=0&Recid=14322