31 Mart 2014 Pazartesi

Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi nasıl inşa edildi?

Süleyman Şah Türbesi'nin mimarı Prof. Dr. Ünal Demirarslan, Türkiye'nin sınırları dışındaki tek Türk toprağı olarak kabul edilen Süleyman Şah Türbesi'nin yapılış hikayesini anlattı. İşte Demirarslan'ın anlatımıyla Süleyman Şah Türbesi'nin sırları...




41 yıl önce yeniden inşa edilen Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığını yapan Prof. Dr. Ünal Demirarslan.Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi..
 "Gelişmeler kaygı verici. Osmanlı  İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in dedesi Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu arazi vatan toprağının bir damlasıdır. Ve vatan toprağı metrekareyle  ölçülmez" dedi.


'BARAJ ALTINDA KALACAKTI'

Bayındırlık Bakanlığı'nda görevli olduğu 1973 yılında yine Türkiye ile Suriye arasında iplerin gerildiğini söyleyen mimar Demirarslan, o tarihte yaşananları şöyle anlattı..

"Geçmişte Süleyman Şah Türbesi yine Fırat nehri üzerinde, yarımadayı andıran Caber Kalesi Mevkii'ndeydi. Ancak Suriye yönetimi o bölgede inşa ettiği Tabka Barajı'nın yapımının tamamlandığını, Süleyman Şah Türbesi'nin sular altında kalacağını Türkiye'ye bir notayla bildirdi ve 'Eğer türbeyi taşıyacaksanız elinizi çabuk tutun' mesajı verdi. Türkiye de buna karşılık Suriye'ye bir nota verdi ve Keban Barajı'nı kapadı. Karşılıklı bu restleşmelerden sonra Türkiye bölgeye Devlet Su İşleri'nde (DSİ) görevli uzmanlar gönderdi ve türbenin nereye taşınabileceğinin tespit edilmesini istedi."


DIŞİŞLERİ GÖREVLENDİRDİ

DSİ uzmanları, türbenin, yine Fırat Nehri üzerinde bir yarımadayı andıran ve Karakozak Köyü sınırları içerisinde bulunan bölgeye inşa edilmesine karar verdi. Geriye Süleyman Şah Türbesi'nin yeniden inşası ve sandukaların taşınması kalmıştı. Prof. Dr. Ünal Demiraraslan, işte tam bu noktada devreye girdi. Demirarslan, Dışişleri Bakanlığı'nın da talebiyle Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığıyla görevlendirildi.


'ASKERLERİN NÖBET YERLERİ'

Prof. Demirarslan türbeyi yeniden inşa ederken Suriye yönetiminin bir dizi kurallar koyduğunu söyledi: "Öncelikle yapılacak türbe, eski türbeden daha büyük olmayacaktı. Ne daha uzun ne de daha geniş. Dışişleri Bakanlığı ise türbenin hem geleneksel mimari motiflerimizi taşımasını hem de modern bir görünümde olmasını istedi. Benden özel bir isteği daha vardı bakanlığın. O da türbenin önünde 24 saat nöbet tutan askerlerin nöbet yerlerinin içe dönük olmasıydı. Çünkü o tarihlerde de zaman zaman nöbet tutan Türk askerlerine dışarıdan taciz atışları yapılıyormuş."


'ÇÖPÜMÜZÜ BİLE DIŞARI VERMEZDİK'

4 ay gibi kısa sürede 20 kadar Türk işçisinin çalışmalarıyla hem türbe, hem karakol hem de türbedarın kalacağı lojman inşa edilmişti. Türbe bittikten sonra Fırat Nehri'nde boğulan Süleyman Şah ile iki askerinin naaşlarının bulunduğu sandukalar da yeni yerlerine taşındı...

Prof. Dr. Demirarslan, şunları söyledi: "Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye açısından manevi değeri çok büyük. Benim türbeyi yaptığım yıllarda her ay Türk askeri değişirdi. Türbenin içinde bulunduğu vatan toprağında kullanılan her malzeme Türkiye'den gelirdi. Sanırım yine öyledir. Jeneratörle kendi elektriğimizi üretir, tüm yiyecek ve içecekler Türkiye'den giderdi. Çöpümüzü bile dışarıya vermez, orada öğütürdük.

'ATATÜRK'ÜN ETKİSİ BÜYÜK'

Sanırım aynı hassasiyet hala devam ediyordur. Çünkü Türkiye dışındaki bu vatan toprağı parçası çok ince bir düşüncenin sonucunda elimizde kaldı. Gerek Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması gerekse Lozan'da ileri sürdüğümüz şartlardan biri Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye toprağı olarak kalmasıydı. Elbette bunda milli mücadeleyi veren Meclis'in ortak aklı vardır ama bana kalırsa Suriye'de görev yapmış olan ve Süleyman Şah Türbesi'nin önemini bilen Atatürk'ün bu kararın alınmasında etkisi büyüktür."


'BUGÜNKÜ SORUN DAHA BÜYÜK'

Prof. Dr. Demirarslan, 41 yıl önce yaşanan Süleyman Şah Türbesi krizinin diplomasiyle aşıldığını ama bugünkü sorunun daha büyük olduğunu belirterek, "Çünkü bugün karşımızda diplomasiden anlamayan insanlar var" dedi.

Osmanlı devleti yıkılınca türbe ve Caber Kalesi, Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kaldı. Ancak Türkiye'nin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre kale ve türbe Türkiye'nin toprağı sayıldı.

1938'de türbe yanına Jandarma Karakolu İnşaa edildi. 1973 yılında ise Karakozak Köyü'ndeki 10.096 m²'lik yeni yerine taşındı. Türbenin, Şanlıurfa'ya uzaklığı 30 km.

Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın naaşı yer alıyor.

http://emlakkulisi.com/suriyedeki-suleyman-sah-turbesi-nasil-insa-edildi/242031

28 Mart 2014 Cuma

Fener-Balat'ta dönüşüm planları iptal

UNESCO'nun tarihi miras listesinde yer alan Fener- Balat'ta Fatih Belediyesi' nin kentsel 

dönüşüm projesinin imar planlarına mahkemeden iptal kararı çıktı. Mahkeme, planların bölgenin 

sosyal yapısını değiştireceğine hükmetti.


OLGU KUNDAKÇI

İstanbul'un tarihi Fener-Balat semtlerinde Fatih Belediyesi'nin GAP İnşaat'la birlikte yürütttüğü kentsel dönüşüm projesinin imar planları İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi. Fener Balat Ayvansaray Mülk Sahipleri ve Kiracılarının Haklarını Koruma Derneği (Febayder) tarafından açılan davada mahkeme 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nâzım İmar Planı'nın yenileme projesi ile ilgili kısmını “şehircilik ilkelerine, planlama ve koruma esaslarına, kamu yararına ve hukuka” uygun olmadığına hükmetti. Planın iptaliyle Fener-Ayvansaray arası uygulanması planlanan kentsel yenileme projesinin dayanağı ortadan kalktı.

'SOSYAL YAPIYI DEĞİŞTİRİR'
Mahkemenin 11 Şubat 2014 tarihli kararında, dava konusu alanın yenileme alanı olarak potansiyel oluşturup oluşturmadığının irdelelenmediği belirtildi. Projenin bölgenin sosyal yapısını değiştreceğine, planda mevcut nüfusun nereye taşınacağı ve bu nüfusun ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağının açıklığa kavuşturulmadığına karar verildi. Yine yenileme alanına ilişkin kararların 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'na işlenmesi plan bütünlüğüne aykırı bulundu.

'HİÇBİR UYGULAMA YAPILAMAZ'
Dava avukatı Can Atalay, “Daha önce avan projenin uygun bulunmasıyla ilgili Kurul kararı da iptal edilmişti. 1/5000 ölçekli planın Fener Balat Ayvansaray yenileme alanı ile hükümlerinin de iptal edilmesiyle orada artık hiçbir uygulama yapılamaz” dedi. İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nin kararı  derneğin iptali için dava açtığı 1/1000 ölçekli uygulama planını da bağlıyor. Avukat Atalay, “Üst ölçekli plan iptal edildiği için 1/1000 ölçekli planların da iptalini bekliyoruz” dedi.

Febayder Başkanı İbrahim Güntekin, “Bu plan, yenileme avan projesinin uygulanması ve insanların mülkiyetini elinden alıp GAP inşaata teslim etmek için yapıldı. Şu an yenileme projesinin  dayanağı kalmadı.Yine bu planda tarihi tescilli binaların olduğu parseller yeşil alan olarak planlanmıştı. Bu iptal kararıyla tarihi binalar yeşil alan statüsünden kurtulmuş oldu” dedi.


***

NE OLMUŞTU?
UNESCO tarihi miras listesinde olan Fener-Balat semtlerinde Tahta Minare, Molla Aşkı, Atik Mustafa Paşa ve Balat Karabaş mahalleleri 5366 sayılı yasa kapsamında 'yenileme alanı' ilan edilmiş, Fatih Belediyesi tarafından yürütülen projenin ihalesi 2007'de GAP inşaata verilmişti. Avan projede 278 bin metrekarelik alanda rezidans, butik otel ve ofis yapılması planlanıyordu. Proje 2012'de İstanbul 5. İdare Mahkemesi tarafından şehircilik ve planlama ilkelerine, kamu yararına ve hukuka aykırı bulunarak iptal edildi. Yenileme alanı ile igili Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan acele kamulaştırma kararları ise Danıştay 6. Daire tarafından acele kamulaştırmanın savaş gibi olağanüstü durumlarda uygulanabileceği belirtilerek yürütmesi durdurulmuştu.

Editör : Deniz Sarı
http://birgun.net/haber/fener-balatta-donusum-planlari-iptal-12614.html

TOKİ Restorasyon Kredisini 125 Bin Liraya Çıkardı

Tarihi yapılar için verilecek kredi üst limitini bu yıl 125 bin liraya çıkaran İdare, kredisi başvuruları ise 7 Nisan-2 Mayıs arasında kabul edecek.




Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), tarihi yapılar için verilecek kredi üst limitini bu yıl 125 bin liraya çıkardı. Kredi başvuruları ise 7 Nisan-2 Mayıs arasında kabul edilecek.


Unutulmaya yüz tutmuş, yıkılma ve yok olma tehlikesi içindeki tarihsel değerlerin gelecek nesillere aktarılması için restorasyon kredileri veren TOKİ, bu kapsamda sivil mimari örneği, özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan, korunması gerekli tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu için kaynak sağladı.
İdare, 2005'te başlattığı "restorasyon kredisi" uygulaması ile 530 kültür varlığına kredi desteği verdi. Başlatılan restorasyon projelerinden 335'i tamamlanarak kültür değerleri arasındaki yerini sağlamlaştırdı.
Geçen yıl 80 projeye 9 milyon lira kredi
İdare, 2010'da 38 restorasyon projesi için 3 milyon lira kredi tahsis ederken, 2011'de 72 restorasyon projesine 6,2 milyon lira, 2012'de 106 projeye 10,5 milyon lira kredi verdi. Geçen yıl 80 projeye yaklaşık 9 milyon lira kredi sağlandı.
TOKİ, 2005'ten bu yana ise toplam 530 projeye 46 milyon lira kredi tahsis etti.
Kredi üst limiti 125 bin lira
Kredi üst limiti 2005 ve 2006'da 75 bin lirayken, 2010'a kadar üst limit 80 bin, 2011'de 90 bin, 2012'de 105 bin ve geçen yıl 115 bin liraya çıkarıldı. İdare, bu yıl kredi üst limitini ise 125 bin lira olarak belirledi.
Başvurular 7 Nisan'da
İdare, 2014 restorasyon kredisi başvurularını 7 Nisan-2 Mayıs arasında kabul edecek. Her bir proje için, keşif özetinin yüzde 70'ine kadar ve en fazla 125 bin lira kredi kullandırılabilecek.
Restorasyon kredisi için yapılacak başvurularda, özel mülkiyetteki yapıların Kültür ve Tabiat Varlıklarınca alınmış "tescil" kararının ve onaylı röleve ile restorasyon projelerinin bulunması gerekiyor.
Kredilerde, özelikle tarihi kent dokularının iyileştirilmesine yönelik ve yerel yönetimlerin öncülüğündeki projelere öncelik verilecek.
Bakım, onarım ve restorasyon işlemleri yapılacak taşınmaz kültür varlığının, mimari ve kültürel değeri, fiziki durumu, bulunduğu çevrenin özellikleri, kullanım amacı göz önünde bulundurulacak.
Taşınmaz kültür varlığının bakımı, onarımı ve restorasyonu için yapılacak işlemlerin, yapının kültür varlığı niteliğinin devamını sağlaması, gerekirse sağlıklaştırılması ve işlev kazandırılması amacına yönelik olması zorunluğu bulunuyor.
TOKİ'nin bugüne kadar kredilendirdiği projeler, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Amasya, Bartın, Çanakkale, Elazığ, Muğla, Mardin, Uşak, Kastamonu, Tokat, Trabzon, Giresun, Edirne, Isparta, Tekirdağ, Şanlıurfa ve Artvin'de, Safranbolu, Kalecik, Bergama, Ürgüp, Bolaman, Bandırma, Ayvalık, Milas, Ula, Foça, İnegöl, Mudanya, Midyat, Seydiler, İnebolu, Alanya, Akçaabat, Osmaneli, Mudurnu, Kemaliye, Göynük, Taraklı, İncesu, Zile, Daday, Mustafapaşa, Birgi, Kalkan, Çavuşin ve Uzungöl gibi ilçe ve beldelerde yer alıyor.

İstanbul`daki tek Bizans kalesi Yoros Kalesi

İstanbul`daki tek Bizans kalesi olan Yoros Kalesi`nde devam eden arkeolojik kazı çalışmaları kapsamında cami ve tapınak kalıntılarına ulaşılması hedefleniyor.



Çalışmalarla ilgili AA muhabirine bilgi veren kazı başkanı İstanbul Üniversitesi(İÜ) Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, çalışmalardan önce kalenin bakımsız bir durumda olduğunu söyledi.
Yalçın, kale ve çevresinin uzun süre vatandaşlar tarafından mesire alanı olarak kullanılması nedeniyle oluşan kirliliğin temizlenmesi için çok uğraştıklarını belirtti.

İÜ adına Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle 2005 yılından itibaren bir arkeolojik yüzey araştırması başlattıklarını anlatan Yalçın, `Bu araştırmanın amacı, boğaziçinin antik ve orta çağdaki topoğrafyasını ortaya çıkarmaktı. Araştırma odak noktamız Yoros Kalesi oldu. Buranın çok önemli olduğunu her zaman için biliyorduk, ancak burasıyla ilgili şimdiye kadar hiçbir şekilde bilimsel çalışma yapılmamış olmaması, buranın kötü durumda olması ve onarıma ihtiyaç duyulması bizi bu çalışmaya yönlendirdi. Araştırmalar ve projelendirmelerin sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığından kazı iznimiz çıktı. Yoros Kalesi ve bu bölgedeki Hz. Yuşa Tepesi`nde bulunan ortaçağa ait bir yapının da kazısını yapmak üzere görevlendirildik` diye konuştu.
Yalçın, çalışmalara yaklaşık bir ay önce başladıklarını ifade ederek, şunları kaydetti:
`İlk etapta büyük bir temizleme çalışması yaptık. Ardından bir jeofizik çalışması yapıldı. Bu, alanda var olabilecek yapı kalıntılarını ortaya çıkarabilecek bir çalışmaydı. Daha sonra bazı noktalarda `açma`lar hazırladık ve burada çalışmalara başladık. Kale ve bölgesindeki diğer noktalarda yapacağımız çalışmalar birkaç seneyi alacak. Bu çalışmalar devam ettiği sürece tabii ki bazı onarım ve sağlamlaştırma çalışmalarımız da olacak. İlk etaba bu sene başladık, çok acil yerlerde müdahalelerde bulunduk. Bunu yanında önümüzdeki dönemler için kaleyle ilgili bir onarım ve restorasyon ve restitüsyon projelerimiz de var.` 
`SU ALTI ÇALIŞMASI DA YAPMAK İSTİYORUZ`

Prof. Dr. Asnu Bilbal Yalçın, gelecek dönemlerde su altı çalışmaları da yapmak istediklerini dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
`Kalenin çevresinde ve kıyılarında liman ve gemi kalıntıları olabilir. Bu burunda 9 ve 10. yüzyıllardan itibaren birçok deniz savaşı olmuş. Belki bu konular hakkında bazı verilere ulaşabiliriz. Öte yandan ortaçağdan itibaren gezginler, Yoros Kalesi`nden Rumeli yakasındaki bulunduğu söylenen kalenin arasında denizden bir zincir gerildiğini belirtiyor. Ancak bu zincir günümüze kadar gelememiş. Belki bir su altı çalışması bu konuda bizi aydınlatabilir.`
Kale çevresinde ülke genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapıldığına dikkati çeken Yalçın, `Kalenin duvarlarında bazı kabartmalar bulunuyor. Bunlar monogramlı kabartmalar, bazı yazıların kısaltılmış halleri. Bunlardan biz önemli veriler elde etmek istiyoruz. Çünkü kalenin tarihini bugün hala tam olarak saptayabilmiş değiliz. Geçen şubat ayında önemli bir yazıtlı mermer levha çalındı. Bunu neden yaptıklarını anlayabilmiş değiliz. Bunlar maddi değerleri olmayan parçalar. Ancak kalenin tarihçesi için paha biçilemeyecek bir parçaydı. Aynı zamanda kalenin bir sembolüydü. Ümit ederim bu bir şekilde ortaya çıkar ve tekrar yerine koyabilme şansını elde edebiliriz` şeklinde konuştu.
TAPINAK VE CAMİ KALINTILARI
Yalçın, Hieron (Yoros) burnunun arkaik dönemden itibaren bir tapınakla kayda geçtiğini anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
`Bütün tarihi kaynaklar bize bu tapınaktan bahsediyor. `12 Tanrı Tapınağı` olarak geçiyor. Bu tapınak arkaik klasik dönemlerde ve daha sonra Helenistik ve Roma dönemlerinde oldukça faal bir tapınakmış. Karadeniz`e açılan denizcilerin kurban kestikleri ve iyi rüzgarlarla sağ salim yolculuk etmek için dua ettikleri bir yermiş burası. Hatta bazı kaynaklar buradaki limanın 300 gemi kadar kapasitesi olduğunu belirtiyor. Demek ki burada gemiler uygun hava şartını bekleyerek Karadeniz`e açılmaktaydı. Burada arkeolojik bir çalışmanın yapılmamış olması büyük bir eksiklik. Ümit ederim bizim ileride yapacağımız çalışmalar bu konuda önemli veri sağlar. İstanbul`da bir tapınağına ait izlerin ortaya çıkarılması çok önemli olacak. Bu tapınak yerini daha sonra ortaçağda bir gümrük noktasına bırakmış. Bu anlamda Bizans döneminde imparator Jüstinyanus`un 6. yüzyılda burada görevlendirdiği kontun geçen gemilerden vergi aldığını da biliyoruz. Demek ki her zaman bir kontrol yeri burası. Orta Bizans döneminde de güvenliği sağlamak amacıyla daha da sağlamlaştırılarak bir kale görünümüne getirilmiş.`
Kalenin yapılış tarihinin tam olarak bilinmediğini aktaran Yalçın, `Ümidimiz, yaptığımız çalışmalarla kalenin yapılış tarihini de ortaya çıkarmak` dedi.
Yalçın, kalenin Yıldırım Beyazıt`ın akınlarıyla Türkler`in eline geçtiğinin tahmin edildiğini anlatarak, `Burası artık bu dönemden itibaren Türk garnizonunun yerleşim yeri olmuş. 18. yüzyılın sonuna kadar biz burada bir Türk garnizonu olduğunu düşünüyoruz. Osmanlı seyyah ve tarihçi Eremya Çelebi, buranın 24 haneli bir köy görünümünde olduğunu, bir cami ve hamam bulunduğundan bahsediyor` diye konuştu.
Kaleyle ilgili çalışmalara başladıkları andan itibaren yurt dışından yoğun bir ilgi gördüklerini ifade eden Yalçın, şunları kaydetti:
`Uluslararası bilim camiası bu konuda bizden verilerimizi bekliyor. Buradaki çalışmalar çok önemli. Osmanlı ve Bizans dönemindeki yaşamla, `12 Tanrı` veya `Zeus Tapınağı` ile ilgili bilgilere ulaşabilirsek o zaman ilk Grek kolonilerinin Karadeniz`e açılmasındaki tartışmalı tarihçenin de belki değişmesine yol açacağız. Dolayısıyla bütün bilim camiası bizden bu tarihlendirmeyi bekliyor.`
Yalçın, kazı çalışmalarının İÜ`nün kentte yürüttüğü tek sistemli arkeolojik kazı olma özelliğini taşıdığını sözlerine ekledi.
SIVALARDA ORİJİNALE UYGUN HORASAN HARCI KULLANILDI
Restoratör Uğur Genç de çalışmalara çevre temizliği yaparak başladıklarını belirterek, bu kapsamda kalenin dış cephesinde duvarların içinde istenmeyen otsu ve odunsu oluşumları uzaklaştırdıklarını ve istenmeyen duvar yazılarının bir bölümünü temizlediklerini kaydetti.
İkinci hafta daha çok düşme tehlikesi olan taş blokları sağlamlaştırma çalışmaları yaptıklarını belirten Genç, `Orijinalinde kullanılmış olan horasan harcını tekrarlayarak bu onarımları gerçekleştirdik. Açmalardan gelen küçük buluntuları da seramik ve metal olarak gruplandırdık. Seramiklerden restorasyon süreçlerini başlattık. Şu anda da tuzdan arındırma sürecindeler. Metal buluntular için de laboratuvarda temizlik çalışmalarına bu hafta başlıyoruz` diye konuştu.
Genç, çevreyi korumak için de kapılar yaptıklarını ve güvenlik şeritleri çektiklerini dile getirerek, `Çalıntıların tekrarlanmaması için iki kulede bulunan monogramların etrafını sağlamlaştırdık. Horasan harcı hazırlayarak araya da demir kenetler atarak taşla duvar arasında sağlam bir bağ oluşturduk. Sallantıda olan taşları kuvvetlendirme çalışmaları da sürdürüyoruz` dedi.
Arkeolog Çiğdem Sözen ise çalışmalar kapsamında şu ana kadar Osmanlı dönemine ait seramik, gülle, ibrik, lazımlık, sikke ve pipo parçaları elde ettiklerini aktardı.

Referans : Restorasyon Forum 
http://www.renovanews.com/kursudetay.asp?id=76