4 Aralık 2014 Perşembe

Alanya ödüllü restorasyon projeleriyle örnek oluyor

Tarihi Kentler Birliği' nden Süreklilik Ödülü alan Alanya başarılı bir tablo sergiliyor. 

Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL işbirliğinde bu yıl 13.sü düzenlenen Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamalarını Özendirme Yarışması'nda 18 proje ve 32 uygulama ile yarışmaya katılan 30 belediyeden biri de Alanya Belediyesi, “Mecveddin Sarnıcı '' ve “Sandık Emini Kayhanlar Evi '' restorasyonu ile ilgili “Süreklilik Ödülü'ne layık görüldü. 


Tarihi Kentler Birliği Üyesi ve Alanya Belediye Meclis Üyesi Hasan Özdemir; Tarihi Kentler Birliği Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'dan ödülünü aldı. Alanya Belediye Meclisi Üyesi Hasan Özdemir ile yapılan görüşmede restorasyon çalışmaları ve ödül ile ilgili şu açıklamada bulundu: 

'' Türkiye'de turizmin yaygınlaştığı ilk şehirlerden biri Alanya… Bu nedenle belediyemizin ve Kültür Müdürlüğümüzün uzun yıllardan beri devam eden çalışmalarından dolayı Tarihi Kentler Birliği tarafından süreklilik ödülüne layık görüldük. Bu açıdan çok mutluyuz ancak yeni yönetim olarak yeterli bulmuyoruz. Kültür müdürlüğümüze her türlü finansal bütçe ve personeli artırarak destekliyoruz. Çünkü bizim elimizde çok önemli bir malzeme var. Alanya Kalesi, Kızıl kule, Tersane dünyada eşi benzeri olmayan yerler. Türkiye'nin Akdeniz'deki incisi Alanya'nın dünyaya açılabilmesi, daha iyi tanıtılması ve pazarlanması için var gücümüzle çalışıyoruz. Kültür Müdürlüğümüz büyük gayret sarf ediyor, biz bu çabalara siyasi yönetim olarak desteğimizi veriyoruz ve buna devam edeceğiz. Temennimiz Alanya'nın ileriki yıllarda daha büyük ödüller almasıdır '' dedi.

TİCARET ODALARININ DESTEĞİ VE İŞBİRLİĞİ 

Ticaret Odalarının kültür ve turizmde işbirliği önemli. Bu çalışmalarda Alanya Ticaret Odasının yaklaşımını sorduğumuz Özdemir ; '' Ticaret Odası ile yeni irtibata geçmiş bulunmaktayız. Onların da daha büyük katkılarını ilerleyen dönemlerde göreceğiz, temennimiz bu. Altid gibi turizm bağlantılı stk'lar bu konularda destek veriyor. '' şeklinde yanıtladı. Tarihi evlerin restorasyonuna yönelik çalışmaların sürdüğünü belirten Özdemir; Alanya'nın bu açıdan büyük bir kültürel hazineye sahip olduğunu vurgulayarak '' bunların hepsini restore ederek turizme kazandırmayı hedefliyoruz. 'Dedi.

ÖRNEK PROJELER 

Alanya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nimet Hacıkura ile ödül alan projeler hakkında ödül töreni öncesinde yapılan röportajda gerek projelerin yürütülmesi ve sonuçlandırılması, gerekse restorasyon projelerinin yolunu açan çözümlere yönelik önemli bilgiler edinildi. İşte sorular ve yanıtları:

İki proje ile Süreklilik Ödülü aldınız. Projelerinizde yaşanan süreçler, uygulama ve sonuçları anlatır mısınız? 
Tarihi kentler Birliği ve Çekül her sene kültürel miras alanında yaptığımız projeleri gerek ödüllerle , gerek kültürel miras konusundaki danışmanlıkları ile destekliyorlar. Tüm sorularımızı anında cevaplıyorlar. Öncelikle TKB ve Çekül'e teşekkür etmek istiyorum. Bu sene Mecveddin Sarnıcı ve Alanya Kalesindeki tarihi evlerden biri olan Sandık Emini Kayhanlar evi ile Süreklilik Ödülü aldık.

SANDIK EMİNİ KAYHANLAR EVİ NASIL RESTORE EDİLDİ… 

Ödül kazandığımız yapılardan biri Alanya'nın geleneksel konut mimarisine örnek bir yapı. Alanya'da maalesef Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi eski evlerimizin çok fazla mirasçıları oluyor ve yıllar geçtikçe mirasçıları çoğalıyor. Böylece kendi aralarında çıkan anlaşmazlığın kurbanı oluyor bu evler ve kendi kaderlerine terkediliyor. Biz de Alanya Belediyesi olarak bu evleri gelecek nesillere kazandırmak adına belediye meclis kararıyla süreli ücretsiz tahsisi yöntemi ile restorasyon karşılığında yapılmasını sağlıyoruz. Böylece yok olmaktan kurtarıyor hem de tarihi evlere birer fonksiyon veriyoruz.

Sandık Emini Kayhanlar evi de bu kapsamda 20 yıllığına Kayhan ailesinden süreli tahsis yöntemiyle ücretsiz olarak tahsisi sağlanan ve belediye tarafından onarımı gerçekleştirilen yapılardan birisi. Alanya Kalesi Hisariçi mahallesinde tepe noktasında bulunuyor. Şu anda Alanya Kalesi geleneksel el sanatları merkezi olarak ücretsiz ziyarete açık. Yapıyı ziyaret edenler hem Alanya'nın geleneksel kültüründen örnekler görüyorlar, hem de bölgedeki geleneksel konut mimarisine dair detayları evi ziyaret ettiklerinde bulabiliyorlar.

MECVEDDİN SARNICI'NDA KÜLTÜREL ETKİNLİKLER DÜZENLENECEK… 

Ödül kazandığımız diğer yapı da restore ettiğimiz bu evin yan tarafında yer alan ve Alanya kalesindeki en büyük sarnıçlardan birisi olan Mecveddin Sarnıcı. Yapım tarihi Selçuklulara kadar dönemlendirilen yapılardan biridir. Alanya Kalesinin su ihtiyacını karşılamak için şu anda yaklaşık 500 kadar sarnıç var . Bunların bir kısmı tek yapı şeklinde, bir kısmı da evlerin içinde mutfak veya bahçelerin bir bölümü olarak yapılmış. Mecveddin Sarnıcı hem ziyaret edebilecek hem de gerektiği zaman mini konser ve kültürel etkinliklerin düzenleneceği bir mekan olarak restorasyonunu tamamladık. Hazineden ücretsiz tahsisi sağlandı ve Alanya Belediyesi olarak onarımını gerçekleştirdik ve şu anda ziyarete açıktır.

EMLAK VERGİLERİNİN YÜZDE 10'LUK KATKI PAYLARI İLE YAPTIK... 

'' Bu her iki yapıyı da 2863 sayılı koruma kanununa göre belediyelere yatırılan emlak vergilerinin yüzde yüzde 10'luk dilimi kültür varlıklarının restorasyonu için toplanıyor. İl özel idareleri şimdi Büyükşehir kanunu ile yatırım izleme koordinasyon başkanlıkları oldu. Bizler de belediye olarak bu katkı payından bütçe sağlamak adına başvuru yapıp Kültür varlıklarının restorasyonunu gerçekleştirebiliyoruz. Bu her iki yapıda o dönemde büyükşehir kanunlarınca Antalya Valiliği bünyesinde olan İl Özel idarede toplanan katkı paylarından sağlanan ödenek ile gerçekleştirilmiştir. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. '' Dedi.

Alanya'da kültür varlıklarının ayağa kaldırılması dinamik ve uzman bir ekiple başarılı bir çizgide ilerliyor. Restorasyon çalışmalarının bundan sonraki adımlarını sorduğumuz Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nimet Hacıkura şu bilgileri verdi:

'' Alanya belediyesi olarak en önemli projelerimizden birisi Kızılkule Tophane ekseni Denizcilik ve Gemi Müzesi Proje alanımız var. Oradaki çalışmalarımız çok geniş bir alanı kapsıyor, ilk 2 etabını tamamladık, restorasyon ve projelendirme devam ediyor. Biliyorsunuz Büyükşehir kanunu ile birlikte Alanya ve diğer birçok ilçede olduğu gibi eski belediyeler kapatıldı, sınırlarımız değişti. Bu değişen sınırlar kapsamında Alanya belediyesinin kontrolüne geçen birçok yeni sit alanı ve tescilli yapımız var. Onların restorasyon ve projelendirme çalışmaları için zaman harcıyoruz, proje koordinasyonunu gerçekleştiriyoruz. Yine Alanya Kalesi'nde olsun, kent içinde olsun, geleneksel yapılarımızın restorasyon projelendirme çalışması belediye başkanımızın verdiği yetki ile sürecek. Hep birlikte çalışmalarımızı gerçekleştireceğiz. ''

ALANYA ALAN YÖNETİMİ 

Alanya aynı zamanda Alan Yönetimi uygulamasına dahil olması açısından ayrı bir öneme sahip.. Restorasyon çalışmalarının Alan Başkanlığı ile koordineli olarak yürütüldüğünü belirten Hacılura; “Alanya Kalesi Alan Başkanlığı, Alan Yönetimi Yönetmeliği kapsamında 2007 yılında kuruldu ve bugüne kadar devam ediyor. Bu çalışmaların hepsi Alan Başkanlığı ile koordineli olarak belediyemizin gerçekleştirdiği çalışmalardır. '' Dedi. 

http://www.turizmhaberleri.com/haberayrinti.asp?ID=28464

3 Aralık 2014 Çarşamba

Metruk Tarlabaşı’nın metrekaresi 13 bin TL

Metruk Tarlabaşı’nın metrekaresi 13 bin TL

Bir zamanlar kimsenin yaklaşamadığı Tarlabaşı’nda 7 yıldır devam eden kentsel yenileme projesi sonrasında, metruk binalar yerini metrekaresi 5.500 dolar (13 bin TL) olan rezidanslara bıraktı.


Beyoğlu Belediyesi ve Çalık Gayrimenkul iş birliğinde yürütülen İstanbulTarlabaşı’ndaki kentsel yenileme projesi satış aşamasına geldi. Yaklaşık 7 yıldır çalışmaları süren, tarihi binaların restore edilerek, diğer yapıların ise aslına uygun olarak yenilendiği kentsel yenileme projesi Tarlabaşı 360, bölgenin değerini artırdı. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın deyimiyle bölgenin değeri 50 kat yükseldi. 
 
Tarlabaşı 360 projesinde, Tarlabaşı’nda bulunan 9 yapı adasında, 20 bin metrekarelik alandaki 210’u tescilli olmak üzere toplam 269 adet parselde yenileme ve restorasyon çalışmaları yapılıyor. Tarlabaşı360 projesinde rezidans, ofis, konut ve ticari üniteler dahil olmak üzere yaklaşık 900 ünite bulunuyor. Projede ofis bölümlerinin teslimlerine 2015 Ekim’de, rezidans bölümlerinin ise 2016 yıl sonunda başlanacak.
 
97 farklı rezidans
 
Tarlabaşı 360 projesinde ilk etapta 97 adet rezidans ve 96 adet ofis satışa çıktı. Büyüklükleri 47 ile 355 metrekare arasında değişen rezidansların her biri farklı tasarım, büyüklük ve yapıda inşa ediliyor. 1+0, 1+1, 1+1 loft dubleks, 2+1, 2+1 loft dubleks, 4+1 dubleks ve 4+1 penthouse dubleks tipinde dairelerin yer aldığı rezidansların fiyatları ise lansman döneminde 289 bin dolardan başlıyor. Ofis üniteleri ise 63 ile 588 metrekare arasında değişiyor ve ünitelerin fiyatları 503 bin dolardan başlıyor. Buna göre, rezidansların metrekaresi 5 bin 500 dolardan, ofislerin metrekaresi ise 6 bin dolardan başlıyor. Yapılan yüzde 5 indirimin yanı sıra peşin alımlarda ek olarak yüzde 5 indirim uygulanıyor. Ayrıca 48 aya kadar sıfır faizli ödeme seçenekleri sunuluyor. 
 
Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Feyzullah Yetgin, “İlk etapta satışa çıkardığımız 97 rezidans için lansman öncesinde 4 kat talep aldık, ofislerin ise yüzde 70’ini sattık” dedi. Rezidanslar ve ofislere yabancı yatırımcıların ilgisinin fazla olduğunu ifade eden Yetgin, kurumsal yatırımcılarla görüşme yaptıklarını hatta ada bazında  satın almak isteyen bireysel ve kurumsal yatırımcıların bulunduğunu aktardı.
 
Biz bölgeye selam verdik yatırımcılar devam eder
 
BEYOĞLU Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Tarlabaşı’nın ruhunu koruyarak kentsel yenileme projesi hayata geçirdiklerini belirterek, “Tarlabaşı’nda binalar küçük, sokaklar dar ve tarihi binaları restore etmek maliyetli olduğu için dönüşüm yapılamamıştı. Şimdi otopark sorunu çözülen, binaların eski dokusunun korunduğu bir yenileme yapıyoruz” dedi. Demircan, bu proje sayesinde Tarlabaşı’nın tamamının dönüşümünün yolunun açıldığını ifade ederek, “Biz belediye olarak kimsenin uğramadığı bir muhite uğrayıp, selam verdik. Devlerin yapması gereken işi başlatmak. Bundan sonra yatırımcılar bölgeye gelecektir” dedi. Demircan, projenin kamulaştırma usulü açısından davasının sürdüğünü belirtti.
 

http://www.gazetevatan.com/metruk-tarlabasi-nin-metrekaresi-13-bin-tl-698011-ekonomi/

Edirne Sarayı'na, Efes ve Aspendos modeli






Büyük bölümü  Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Edirne'deki Osmanlı Sarayı'nın, Efes, Aspendos, Perge antik kentleri gibi ören yeri olması için çalışma başlatılacak.
Edirne Sarayı'na, Efes ve Aspendos modeli

Edirne Sarayı Kazı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Özer, AA muhabirine yaptığı açıklamada,  Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bahçeşehir  Üniversitesi adına 2009'dan bu yana sarayda kazı çalışması yürütüldüğünü söyledi. Çalışmalar sırasında 6 yılda önemli yapıların ayağa kaldırıldığını belirten Özer, şöyle konuştu:
"Saray Mutfağı (Matbah-ı  Amire)  ile Kum Kasrı Hamamı'nın onarımı 2014'te tamamlandı. Sarayın önemli yapılarından Cihannüma Kasrı'nın restorasyonuna yönelik proje çalışmalarında da belli bir mesafe alındı. Söz konusu yapının rölövesi Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylandı. Restitüsyon ve restorasyon projelerinin onay süreci devam ediyor. Çalışmalar tamamlandıktan sonra restorasyon ve konservasyonu sağlanarak yapının işlevlendirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanıyor."
Özer, Edirne Sarayı'ndan günümüze ulaşan yapılardan harap durumdaki Su  Maksemi'nin arkeolojik kazı ve röleveleri çalışmalarının tamamlandığını, kısa sürede projesinin hazırlanarak restorasyonunun yapılmasının hedeflendiğini dile getirdi.

- Osmanlı mimarisinin nadir örneklerinden  
Özer, bu yıl yapılan çalışmalarda, Osmanlı mimarisinin ender örneklerinden, sarayın su ihtiyacınında karşılandığı Namazgahlı Çeşme'de arkeolojik kazı ve temizlik çalışması yapıldığını söyledi.
Çeşmenin içinin temizlendiğini, namazgah bölümünde de kazı yapıldığını belirten Özer, "Buradaki çalışmalarımız, önümüzdeki yıllarda da devam ettirilecektir. Üzeri açık olan çeşme ile kazı sonrası ortaya çıkarılan mimari kalıntıların üzeri, geçici koruma önlemleri çerçevesinde  kapatılmıştır" diye konuştu.
Bu yılki kazı programında gerçekleştirilen araştırmalarda pek çoğu yıkılmış önemli yapıların da tespit edilerek çalışmalara dahil edildiğini ifade eden Özer, şöyle devam etti: 
"Günümüzde Kırkpınar güreşlerinin de yapıldığı Hasbahçe'de bulunan Adalet Kasrı'nın rölöveleri alındı. Yapının işlevlendirilmesine yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Aynı şekilde, Hasbahçe'de var olduğunu bildiğimiz Has ahırlar, Terazi Kasrı, İftar Köşkü, Bostancıbaşı Kasrı yapılarının yerleri tespit edildi. Önümüzdeki yıllarda bu yapıların ortaya çıkarılması ve mümkünse restorasyonlarının gerçekleştirilerek, Edirne Sarayı'nın bütüncül bir yaklaşımla korunması sağlanacaktır."
Özer, Edirne Sarayı'nın av sahasında bulunan ve günümüzde Tavuk Ormanı olarak adlandırılan bölgedeki IV. Mehmet tarafından yaptırılmış Av Köşkü'nün de belgelendiğini, yapının ihtiyaç duyulan onarımının restorasyon projeleri doğrultusunda gerçekleşeceğini aktardı.

- Bölgeye ören yeri statüsü 
 Özer, sarayın bulunduğu alanın ören yeri statüsüyle korunmasının amaçlandığını söyledi.
Edirne Sarayı'nın bir bütün olarak (Alay Meydanı, Kum Meydanı, Hasbahçe) değerlendirilerek korunması ve ziyarete açılmasının hedeflendiğini belirten Kazı Başkanı Doç. Dr. Özer, şunları anlattı:
"Edirne Sarayı'ndan günümüze ulaşabilen, Fatih ve Kanuni köprüleri, Babüssaade, Cihannüma Kasrı, Adalet Kasrı, Av Köşkü, Su Maksemi, Namazgahlı Çeşme, Av Köşkü ve Matbah-ı Amire'nin bir bütün olarak ele alınacağı bir proje hazırlayarak Saray'a bir ören yeri statüsü kazandırılmasını hedefliyoruz. Böylelikle bölgenin yaşam kalitesi ve ziyaretçi yoğunluğu artacak. Yakın gelecekte, söz konusu saray yapılarına verilecek yeni işlevlerle hem bu yapıların ve hem de söz konusu saray alanın korunarak yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması planlanıyor."
Özer, onlarca yıl kaderine terk edilen Edirne Sarayı'nın eski ihtişamlı günlerine dönmesini umduklarını ifade ederek, "Böylece, Edirne Sarayı'nın makus talihi değişecek ve 100 civarında yapıdan oluşan önemli bir kültür mirasını daha insanlığın hizmetine sunmuş olacağız" dedi.

- Edirne Sarayı 
Tunca Nehri kenarına kurulan Edirne Sarayı'nın yapımına, II. Murat'ın emriyle 1450 yılında başlandı. II. Murat'ın vefatından sonra Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, I. Ahmet, II. Ahmet, Sultan Mustafa, III. Süleyman ve IV. Mehmet, sarayı yeni yapılar ekleyerek genişletti.
Topkapı Sarayı'na benzer bir yerleşim planına sahip Edirne Sarayı, büyük meydanlar etrafında konumlanan değişik işlevli yapılarıyla Türk saray mimarisinin genel karakterini yansıtmaktadır. İnşasının ardından Osmanlı-Rus Savaşı, Balkan Savaşı, IV. Mehmet'in sünnet şöleni gibi pek çok önemli olaya tanıklık eden saray, Osmanlı-Rus Savaşı'nda önemli oranda tahrip edildi. 
Savaş sırasında cephanelik olarak kullanılan saray, Edirne'nin istila edileceği ve cephanenin Ruslar'ın eline geçebileceği düşüncesiyle dönemin Edirne Valisi Cemil Paşa'nın emriyle havaya uçuruldu.
Saraydan günümüze mutfağı, Babüssade, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı Hamamı, Fatih Köprüsü, Adalet Kasrı, Kanuni Köprüsü, Su Maksemi, Şehabeddin Paşa Köprüsü, Namazgahlı Çeşmesi, Av Köşkü gibi yapılar ulaşabildi.
http://www.radikal.com.tr/edirne_haber/edirne_sarayina_efes_ve_aspendos_modeli-1233095

Tarihi Zile evleri restore ediliyor




Tarihi Zile evleri restore ediliyor

Yaklaşık 4 bin yıllık geçmişe sahip Tokat'ın Zile ilçesinde, tarihi evler aslına uygun restore edilerek, turizme kazandırılıyor. 

Zile Belediye Başkanı Lütfi Vidinel, ilçede 3 bin 600 tarihi ev bulunduğunu belirtti. Bu evleri turizme kazandırmak için çalışmalarının sürdüğünü aktaran Vidinel, "Kültür ve Turizm Bakanlığı, İl Özel İdaresi ve Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı'nın destekleri ve yerel imkanlarımızla tarihi evlerimizde restorasyon çalışmasına başladık. Restorasyonunu yaptığımız ev ve konaklarımızı butik otel ve yöresel yemeklerimizin ikram edildiği yerler haline getirmek için gayret ediyoruz'' diye konuştu. İlçenin bir Osmanlı kenti olduğunu belirten Vidinel, "İlçemizdeki 8 mahallemiz sit alanı içinde. Zile, Avrupa'da bir kent olsa biletle gezilir" dedi. Restorasyon çalışmalarının önemine dikkati çeken Vidinel, "Dünden bugüne bırakılan değerlerimizi koruyarak, restorasyonunu yaparak gelecek nesillere bırakma gayretindeyiz. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışıyoruz. Zile'nin tarihi dokusunu gün yüzüne çıkarmak için koruma amaçlı imar planımızı yaptırma zorunluluğu hissettik" ifadesini kullandı.


RESTORASYONLAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYECEK
Koruma amaçlı imar planını çıkarmak için çalışmalar yaptıklarını belirten Vidinel, şunları kaydetti: "Bir hafta önce Sivas Koruma Kurulu tarafından koruma amaçlı imar planımız hazırlandı. Meclis toplantımızda oy birliğiyle inşallah geçecek. Halkımız, bugüne kadar yaşadığı sıkıntıları artık yaşamayacak. Koruma amaçlı imar planının onaylanması, Zile'nin dünü, bugünü ve yarını adına çok önemli. Yaklaşık 150 vatandaşımız bu imar planını bekliyordu. Eski binaların basit onarımına ve restorasyonuna hızlı bir şekilde başlıyoruz. Zile, bir tarih ve kültür kenti. Daha önce koruma amaçlı imar planımız olmadığı için hızlı hareket edemiyorduk. Zile'de restorasyonlar çığ gibi büyüyecek. Artık vatandaşlarımız evinde onarım ve restorasyon yapmak istediğinde, muhatabı Zile Belediyesi olacak. 20 evin restorasyonunu tamamladık, 10 konağın restorasyonu devam ediyor." Vidinel, 97 evin restorasyonu için hazırlanan projeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunduklarını söyledi.

TARİHİ ZİLE EVLERİ
Tarihi kaynaklara göre, Ninova melikesi Semiramis tarafından milattan önce 1600 yıllarında kurulduğu belirtilen Zile'de, Hititlere, Friglere, Selçuklulara, Perslere, Romalılara, İlhanlılara, Danişmentlilere, Eratnalılara ve Osmanlılara ait tarihi eserleri görmek mümkün. Doğal yapısını bugüne kadar korumayı başaran ilçede, iç içe geçen tarihi evlerden oluşan sokaklar, yerli ve yabancı turistlerin gözde mekanları arasında yer alıyor. 

http://www.yenisafak.com.tr/gundem/tarihi-zile-evleri-restore-ediliyor-2026246

Kazıdıkça ortaya şahaser çıktı


BURSA’da, 2 yıl önce restorasyonuna başlanan 12 türbenin bulunduğu Muradiye Külliyesi’nde, 150 yıl önce yapılan onarımda her biri bir sanat şaheseri olduğu bildirilen kubbe işlemelerinin üzerinin sıvayla kapatıldığı belirlendi.

Fransız bir mimar tarafından yapılan onarımda sıvayla kapandıktan sonra üzerine konulan Osmanlı ile ilgili olmayan Barok tarzı desenler restorasyon sırasında kazınarak, altındaki eserler ortaya çıkarıldı.

Osmanlı’nın ilk başkentlerinden Bursa’da geçen aylarda UNESCO’nun Dünya Mirası listesine aldığı eserlerden önemli bölümünü oluşturan Muradiye Külliyesi’nde, 2 yıl önce restorasyon çalışmalarına dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ilk harcı koymasıyla başlandı.

Bursa Kalesi’nin kuzey batı eteklerinde, Sultan İkinci Murad tarafından inşa ettirilen ve bulunduğu semte de adını veren cami, medrese, hamam, imaret, çeşme ve türbeden oluşan yapılar topluluğundan oluşuyor. 1425 Mayıs ayında başlanıp 1426 Kasım ayında bitirilen caminin önüne 1451 yılında vefat eden İkinci Murat’ın türbesi inşa edilmesiyle külliye oluşmaya başladı. Bu türbenin civarına daha sonra birçok şehzade ve saray mensubunun da gömülmesiyle caminin haziresi hanedan kabristanı haline geldi. Külliyede, Sultan II'nci Murat’ın eşi Fatih Sultan Mehmet’in annesi Hüma Hatun, Fatih Sultan Mehmet’in ebesi Gülbahar Hatun, Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmet’in eşi Gülşah Hatun, Sultan II. Beyazıt’ın oğulları Şehzade Ahmet ve Şehzade Mahmut, Sultan II. Beyazıt’ın eşleri Gülruh Hatun, Şirin Hatun, gelini Mükrime Hatun ve Muhteşem Yüzyıl dizisiyle gündeme gelen Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın türbeleri yer alıyor.

ÖNCE DEPREM, SONRA FRANSIZ MİMAR VURDU

Külliyedeki eserler günümüze ulaşıncaya kadar hem doğal, hem de insanların yaptıkları uygulamalardan zarar gördü. 1855 yılındaki Bursa depreminde zarar gören Yeşil Türbe ve Külliye için dönemin valisi Ahmet Vefik Paşa’nın önerisi üzerine Fransız Mimar Leon Parville Bursa’ya davet edildi. Parville’nin yürüttüğü restorasyon çalışmaları 1864-1867 yılları arasında yapıldı ve Parville buradaki çalışmalarını 1874 yılında 'Doğu Mimarisi' adlı kitapta topladı. Parville, depremden zarar gören bu tarihi yapıları yıkılmaktan kurtarırken, içlerinde yaptığı restorasyonla bir dönemin izlerinin silinmesine neden oldu. 15’nci yüzyıldan kalem işlerinin üzerini sıva ile kaplayan Parville, dönemin modasına uygun olarak, Osmanlı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Barok desenler çizdirdi.

İki yıl önce restorasyon öncesi inceleme yapan uzmanlar, ipuçlarına rastladıkları kalem işlerine sıvayı kazdıkça ulaştı. Durum anıtlar kuruluna bildirildi. Anıtlar Kurulu da Barok desenlerden birer kesit bırakılmak kaydıyla kimileri altın varaklı kalem işlerinin restorasyonuna izin verdi. Uzmanlar da el emeği göz nuruyla iki yıl aralıksız süren çalışmalar sonucu muhteşem kalem işi kubbeleri ilk günkü haline getirdi. Çalışmalarda sadece tavanlar değil, dış yapı taşları arasındaki çimento kalıntılarından, Kündekari denen çivi kullanılmadan birbirlerine geçme yapılan ahşap kapılara, çatılara kadar tüm bölümler elden geçirildi. 8 türbenin onarımı tamamlanan Külliye 6 ay içinde de ziyarete açılacak.

http://www.habervitrini.com/gundem/kazidikca-ortaya-sahaser-cikti-815305/

Yangından mal kaçıran adam!


Yangından mal kaçıran adam!
























Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kültür mirasımıza kol kanat geren, Osmanlı eserlerini öpe koklaya restore eden büyük kültür adamı Ekrem Hakkı Ayverdi’nin muhteşem koleksiyonu sergileniyor.


Mühendis-mimar, restoratör, mimarlık tarihçisi... Tüm bu  kimliklerinin yanı sıra Osmanlı sanatına tutkuyla bağlı bir koleksiyoner olan Ekrem Hakkı Ayverdi, vefatının 30. yılında mutlaka görülmesi gereken bir sergiyle anılıyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, kaybolmuş bir dünyanın son temsilcilerinden, Osmanlı sanatı araştırmaları ve mimarlık tarihi içinde farklı bir yeri olan Ekrem Hakkı Ayverdi’yi meslek hayatı ve eşşiz koleksiyonuyla günümüze taşıyor. Geçen ay açılan ve Baha Tanman küratörlüğünde hazırlanan sergide, Ekrem Hakkı Bey’in restorasyon projelerinden, koleksiyonundaki eşsiz hat sanatı örneklerine, tekkelerde üretilen eserlerden, tablolara, işlemelerden, çini, seramik ve cam objelere uzanan örnekler yer alıyor.
Geç Osmanlı erken Cumhuriyet
Geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet İstanbulu’nun kültür insanı ve bir İstanbul beyefendisi olan Ayverdi (1899-1984), yaşadığı dönemde değişmeye başlayan kültür ortamında eski itibarını yitiren eserlerin en seçkinlerini koleksiyonunda bir araya getirdi ve büyük bir özenle korudu. Türk Edebiyatı dergisinin yeni sayısında Ayverdi ile ilgili geniş bir yazı kaleme alan M. Selim Gökçe’nin tespitinde olduğu gibi ‘Tarihi abideleri ve eski musikiyi iki büyük ‘emanet’ olarak gören ve her ne pahasına olursa olsun, gelecek nesillere aktarılması gerektiğine inanan’ bir kültür taşıyıcısıydı Ayverdi. O adeta ‘Osmanlı eserlerini öpe koklaya restore eder, bu arada içinde gördüğü o dünyaların manasını, lübbünü araştırır’dı. Ayverdi’yi ‘Yangından mal kaçıran adam’ olarak da tanımlayan Gökçe’nin şu tespitleri de önemli: ‘Ekrem Hakkı, eserleri ve fikirleriyle, yakın dostu Nihad Sami Banarlı’nın geliştirmeye çalıştığı ‘milli romantizm idraki’ni besleyerek muhafazakar kültürün oluşmasında önemli roller üstlenmiş ve hayatını mimari mirası koruyup araştırmaya adamış son ‘Osmanlı’lardandı.’ Prof. Kazım Çeçen’in deyimiyle Ayverdi’nin ilim sahasında yaptıklarını ve meydana getirdiği eserleri ancak bir enstitü yapabilirdi.’
Mart 2015’e kadar görülebilir
Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı’nın da kurucusu olan Ayverdi’nin eşsiz koleksiyonunun bir bölümünü görmek isteyenler için İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki sergi kaçırılmaması gereken bir fırsat ve 28 Mart 2015 tarihine kadar vaktiniz var. Lakin siz yine de elinizi çabuk, sayılı günler çabuk geçer!
PORTRE
1899’da İstanbul’da dünyaya gelen Ekrem Hakkı Ayverdi, 1920’de Mühendis Mekteb-i Âlîsi’nden (İTÜ) mezun oldu. Yol, köprü, hastane, cami, fabrika gibi binaların müteahhitliğinin yanı sıra, pek çok eski eserin restorasyonunu da üstlendi.  1950’lerden itibaren araştırma ve yayın hayatına ağırlık veren Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mi’mârî Eserleri gibi kitapları ve birçok makalesiyle, daha önce çoğunlukla İslâm sanatı içinde ele alınan Osmanlı mimarisinin bağımsız bir araştırma alanı olarak yerleşmesinde büyük rol oynadı.

http://haber.stargazete.com/sanat/yangindan-mal-kaciran-adam/haber-975404

28 Kasım 2014 Cuma

ASIRLIK ‘DÜĞMELİ EVLER’ RESTORE EDİLİYOR

Antalya’nın İbradı ilçesine bağlı Ormana Mahallesi’nde bulunan ve harç, çivi kullanılmadan yapılmaları nedeniyle "Düğmeli" olarak adlandırılan tarihi evlerin koruma altına alınırken, restorasyonu tamamlananlar ise turizme kazandırılıyor.





Ormana Mahallesi'ndeki düğmeli evler taşla ahşabın uyumlu birlikteliğiyle asırlardır zamana meydan okuyor. Koruma altına alınan geleneksel "Düğmeli" evleriyle bir tarih müzesi niteliği taşıyan mahallenin "Safranbolu’nun Akdeniz versiyonu" olması hedefleniyor.

HARÇ VE ÇİVİ YOK
Kültür ve Turizm Bakanlığının, bölgeyi 2005 yılında kentsel sit alanı ve alternatif turizm merkezi ilan etmesi ile 150 Ormana evi tespiti edilirken, 49'u ise koruma altına alındı. Osmanlı mimarisinin hakim olduğu evlerin tarihi 100-300 yıl arasında değişiklik gösterirken, yöre mimarisinin Karamanoğulları Beyliğinden miras kaldığı düşünülüyor. 

İLK EV HİZMETE SUNULDU
Harç ve çivi kullanılmadan, yörede bol bulunan kalker taşından örülen taş duvarlar ile yüzlerce yıl çürümeyen katran, ardıç veya andız ağacı kerestesi kullanılarak, yapılarının içi saman katılmış ak toprak ile sıvanan iki katlı ahşap "Düğmeli" evleri turizme kazandırmayı hedefleyen Ormana Aktif Kültürel ve Yöresel Kültür Turizmi A.Ş. ve Abdullah Nevzat Özgüven Vakfı Başkanı iş adamı Aydın Özgüven, ilk kez "Düğmeli" evi restore ederek turistlerin hizmetine sunduklarını kaydetti.

AKDENİZ’İN SAFRANBOLU’SU OLACAK
İki düğmeli evin daha restorasyonunun yapıldığını ve bu evlerin butik otel olarak turizmin hizmetinde olacağını dile getiren Özgüven, "Ormana’da turizm faaliyetlerini geliştirmek istiyoruz. Bizim takipçilerimiz de olacak. Ormana’nın Akdeniz’de bir Safranbolu olmasını hedefliyoruz" dedi.

200 YILLIK AĞAÇTA BOZULMA YOK
Düğmeli evlerin yaklaşık 150-200 yıl önce yapıldığını işaret eden Özgüven, "Hiç harç kullanılmadan, sedir ağacı ve taş duvarları ile ana binanın gövdesi yapılmıştır. Binanın içindeki öğelerde tamamen sedir ağacı kullanılmış. Biz de şimdi sedir ağacı kullanıyoruz. 200 önce binada kullanılan sedir ağacı aynı sağlamlıkta. Hiçbir bozulma yok. Eve girdiğiniz zaman aldığınız koku senelerce devam ediyor. Her odada banyo ilave ediyoruz. Büyün bu işlemleri Antalya Koruma Kurulu'ndan alınan izinle yapılıyor" diye konuştu.

ÖZEL İZİNLE RESTORE EDİLİYOR
Düğmeli evlerin hepsinin koruma altında olduğunu vurgulayan Özgüven, "Ormana’da tescilli 49 tane bina var. Bir o kadarda geleneksel yapı var. Bugün koruma altındaki yapılara izin almadan müdahale edilemiyor. Geleneksel yapılarda izne tabi. Geleneksel yapıların içinde düzenleme yapılırken, tescillilerin içindeki düzenleme bile izinle yapılmak zorundadır. Bu evlerin restorasyonunda yerli usta ve yerli malzemeler kullanıyoruz. Onun içinde binalar orijinaline sadık kalınarak restore ediliyor" ifadelerini kullandı.

KÜLTÜR TURİZMİ
Düğmeli evlerden birini restore ederek restoran ve otel şeklinde turizme açtıklarını aktaran Özgüven, "Şu an günü birlik turist getiriyoruz. Nisan ayından beri yaklaşık 5 bin turist geldi. Kültür turizmi kapsamında turistleri Ormana’da ağılıyoruz. Ama 100 yatak kapasitesine çıkıp, yurt dışından direkt turistleri getirerek burada 15 gün ağırlayacağız. Kültür turizmi kapsamında gelecek yıl bu hedefe ulaşmayı planlıyoruz" dedi.

HAYAT VEREN USTALAR
Ormana’daki tarihi evlere hayat veren marangoz ustalarından Muhsin Bayındır ise 50’ye yakın düğmeli evi korumaya çalıştıklarını kaydetti. Baba mesleği olarak düğmeli evleri aslına uygun yeniden onardıklarını dile getiren Bayındır, geçmişe sahip çıkmaya çalıştıklarını söyledi.

NEDEN DÜĞMELİ DENİLİYOR?
Düğmeli evlerin iki kattan oluştuğunu ifade eden Bayındır, "Bu evlerin statiği demir yerine hatılla peştivanın bağlanmasından oluşur. Birbirine bağlanan çıkıntılar binanın güçlü şekilde durmasını sağlar.Bu duvardan dışarı doğru çıkıntılardan dolayı bu evlere düğmeli evler denilir" dedi.
Düğmeli evlerin yapımında Sedir(Katran) ağacının kullanıldığını vurgu yapan Bayındır, şunları söyledi:
"Yüzlerce yıl dayanıyor. Kuruyabildiği için yani hızlı kurutma olduğu için çürümüyor. Bu evler genelde dört odalıdır. Bu dört odada da dört ailenin kalabileceği şekilde planlanmıştır. Her oda bir ailenin ihtiyacın cevap verir. Odaların dışında ortada büyük bir sofa vardır. Burada düğün sünnet ve diğer büyük etkinliklerde kullanılmak üzere dizayn edilmiştir."

İKİ YILDA RESTORE EDİLİYOR
Düğmeli evlerin yüzde 70 oranında ahşap bir yapı olduğunu kaydeden Bayındır, "Fabrikasyon çalışma yapılamıyor. El emeği ile yapılıyor. O nedenle restorasyon zaman alıyor. İki katlı bir evin yapımı iki yılımızı alıyor. Bizden sonra bu evlerin restorasyonunu yapacak usta yok. Yetişmiş usta sıkıntısı var" şeklinde konuştu.

http://www.haberantalya.com/haber/15563-asirlik-dugmeli-evler-restore-ediliyor

Demir Kilise Ocak’ta ibadete açılıyor

Demir Kilise Ocak’ta ibadete açılıyor

‘Demir Kilise’ olarak bilinen Balat’taki Sveti Stefan Kilisesi’nin 2011’den bu yana süren restorasyonunda sonuna gelindi. Kilise’nin Ocak 2015’te ibadete açılması bekleniyor.



Fatih Balat’ta bulunan Bulgar Sveti Stefan Kilisesi’nin restorasyonu tamamlanmak üzere. Kilisenin yeni yılda ibadete açılması öngörülüyor. Demir Kilise olarak da bilinen Sveti Stefan Kilisesi, İl Özel İdaresi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ettiriliyor. Yaklaşık üç yıl önce İstanbul’daki Bulgar Vakfı Başkanı Vasil Liaze, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, kilisenin restore edilmesi için destek istemişti. Erdoğan’ın talimatıyla çalışmalar yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İl Özel İdaresi’nin de desteğiyle 2011’de restorasyona başladı. Bu yılın Mayıs ayında, bütçe yetersizliği nedeniyle yarım kalan restorasyon, Büyükşehir Belediyesi’nin ek bütçesiyle yeniden başlatıldı. Restorasyonun bütçesi ise, 3 milyon lirayı aştı.
Kilise, dünyadaki tek Demir Kilise olarak biliniyor. Mimarlığını Osep Aznavur’un yaptığı kilise için toplam 500 ton ağırlığında demir dökülmüş ve sonradan bu parçalar, arazi üzerinde tek tek birleştirilmiş. Dökülmüş olan parçalar, Viyana’dan Tuna ve Boğazlar yoluyla gemilerle getirilmiş. Tarihi Demir Kilise’nin, 2015’in Ocak ayında ibadete açılması bekleniyor.

Kırklareli sırada

Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanlığı da Kırklareli’nin Koyunbaba Köyü’nde bulunan Bulgar Kilisesi’nin restore edilmesi için de çalışmalara başladı. 1870’te inşa edilen kilise, yaklaşık 40 yıldır kaderine terkedilmişti. Bakanlık, kilisenin korunması ve restore edilmesi için harekete geçti. Geçtiğimiz yıl kilisenin duvarları restore edilirken, yapının tamamının restorasyonu için de projelendirme çalışmaları sürüyor. Yaklaşık 800 bin lira harcanacak olan restorasyonla, kilisenin kültür evi olarak kullanılması planlanıyor. (Kaynak: Agos / Uygar Gültekin)
http://www.gazetevatan.com/demir-kilise-ocak-ta-ibadete-aciliyor-700716-gundem/

MARDİN KALESİ’NDEKİ RESTORASYON SÜRÜYOR




Son 50 yıldır sivillere kapatılarak askeri bölge ilan edilen 3 bin yıllık tarihi Mardin Kalesi’nde restorasyon, kazı ve güçlendirme çalışmaları sürüyor. Kalenin güçlendirme çalışmalarını dağcılar yaparken, yapılacak restorasyondan sonra halkın ziyaretine açılacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın turizme açılması talimatını verdiği tarihi Mardin Kalesi’nde restorasyon, kazı ve güçlendirme çalışmaları sürüyor. Kale, yapılacak restorasyondan sonra halkın ziyaretine açılacak. Soğuk savaş döneminde uzun yıllar NATObirliklerinin konuşlandığı ve sonra da Hava Radar Mevzi Komutanlığı hizmetine verilen 3 bin yıllık Mardin Kalesi’nin açılacak olması hem Mardin halkını hem de turistleri sevindirdi. Ancak NATO radarının ne olacağı konusunda henüz somut bir adım atılmış değil. Mardin Kalesi’nde yapılan restorasyon, kazı ve güçlendirme çalışmalarını yerinde inceleyen Vali Mustafa Taşkesen, Kale tarihinin Milattan öncesine kadar uzandığını ve birçok medeniyetin kaleyi kullandığını belirtti. Vali Mustafa Taşkesen, kalenin güçlendirilmesi, tarihi yapıların gün yüzüne çıkarılması ve seyir terası diye nitelendirilebilecek bu mevkiinin turizme kazandırılması için çalışmaların aralıksız sürdüğünü ifade etti. Kale güçlendirme çalışmaları için dağcılık eğitimli ekipler görevlendirildiğini belirten Vali Taşkesen, güçlendirme çalışmalarının oldukça meşakkatli olduğunu kaydederek, "Kalenin turizme kazandırılması UNESCO yolundaki Mardin’e artı bir değer katacak" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2010 yılında TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında, Mardin Kalesi için, "Size çarpıcı bir belge göstermek istiyorum. Tarih 5 Eylül 1792 yani 218 yıl öncesine ait bir belge dönemin padişahı Bağdat amirine talimat gönderiyor ve Mardin Kalesi’nin tamir edilmesini rica ediyor. Tam 218 senedir tamir edilmeyen kaleyi biz tamir etmeye başladık" demişti.
http://www.milliyet.com.tr/mardin-kalesi-ndeki-restorasyon-suruyor-mardin-yerelhaber-477542/

CUNDA’DA DESPOT’UN EVİ RESTORE EDİLİYOR



Balıkesir’in Ayvalık ilçesinin dünya ünlü cazibe merkezi Cunda Adası’nda kaderine terk edilen ’Despot’un Evi’ adıyla bilinen eski Çocuk Esirgeme Kurumu, restore edilerek turizme kazandırılacak.

Bir madencilik firmasının sahipleri olan İsmail, Ali ve Hakkı Polat kardeşler tarafından 23 Ekim 2014 tarihinde Ankara’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca açılan ihaleyle yap-işlet-devret modeliyle 49 yıllığına kiralanan Despot’un Evi, restore edilip butik otel olarak turizme kazandıracak. İhaleyi kazanan Polat kardeşlerin 3 milyon lira ihale bedeli karşılığında kiraladıkları Ayvalık’ın en önemli tarihi binalarından olan bina için ayrıca bakanlığa her yıl kardan da yüzde 1 pay ödeneceği öğrenildi.

İHA’ya açıklamalarda bulunan İsmail Polat, amaçlarının Despot’un Evi’ni aslına uygun olarak restore edip turizme kazandırmak olduğunu söyledi. İhaleyi kazandıklarını ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan resmi tebliğ beklediklerini ifade eden Polat, bakanlık tarafından resmi evrakın ellerine ulaşmasıyla hemen kolları sıvayarak, tarihi binanın restorasyonu için çalışmalara başlayacaklarını kaydetti.
Uyuşturucu ve alkoliklerin sığınağı olan tarihi yapının restore edilecek olması, Cundalı vatandaşlar tarafından ise memnuniyetle karşılandı.

DESPOT’UN EVİ’NİN RESTORASYONU KÖRDÜĞÜM HALİNE GELMİŞTİ
Yunanistan’dan Cunda’ya gelen despot tarafından 1862 yılında inşa edilen tarihi bina, 1877’de despotun hırsızlar tarafından öldürülmesinin ardından Osmanlı Devleti’nce satın alındı. Bir süre hükümet binası olarak kullanılan Despot’un Evi, 1921 yılında çocuk yurdu (o dönemki adıyla öksüz yurdu) olarak kullanıldı. 1980 yılında çocuk yurdunun yeni binasına taşınmasıyla Despot’un Evi kaderine terk edildi ve bugüne kadar boş kaldı. Zaman içerisinde bakımsızlık nedeniyle çatısı çöken ve harabeye dönen tarihi bina, 2010 yılında Ayvalık Mal Müdürlüğü bünyesindeki Milli emlak tarafından ihaleye çıkartıldı. 152 yıllık tarihi binanın 2010 yılında yap-işlet-Devret modeliyle yapılan ihalesine Ayvalık Sanayici İşadamları Turizm İnşaat A.Ş. adına Burhan Kılıçarslan, Ayvalık Gıda San. Tic. Ltd. Şti adına Ufuk Önel, özel kişi olarak da Zafer Doğanay ve Güven Ezer adlı girişimciler katıldı. 49 yıllık irtifak hakkı için yapılan ihalede gülen taraf, yıllık kira bedeli olarak 401 bin 100 TL karşılığında Güven Ezer adlı Cundalı bir otel işletmecisi oldu. İhaleyi kazanan Ezer, binayı çok sevdiği eşine armağan ettiğini belirtmesinin ardından bir yıllık ön hazırlık sözleşmesi imzalamasına rağmen restorasyon projesini hazırlayamayarak, ihale teminatını yaktı ve geri çekildi. Geçtiğimiz yıl Bakanlar Kurulu kararıyla Ayvalık’ın önemli tarihi simgelerinden biri olan bina Maliye Bakanlığı’ndan alınıp Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi
http://www.milliyet.com.tr/cunda-da-despot-un-evi-restore-ediliyor-balikesir-yerelhaber-475908/
.

TİKA'dan Önemli Tarihi Eser Projeleri

Birçok eseri harap olmaktan kurtaran Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansi (TİKA) Kosova’da bir çok tarihi eseri restore ettirerek önemli projelere imza attı.


Kosova’da bir çok tarihi eseri restore ettirerek, ayağa kaldıran Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), hayata geçirdiği projelerle, çok sayıda eseri harap olmaktan kurtardı.

TİKA, ecdat yadigarı olan tarihi eserlerin tekrar hayat bulmasına yönelik projelerine bir yenisini daha ekledi. Kültürel mirasın korunmasına büyük önem veren TİKA, Priştine’de en eski camilerden biri olan Osmanlı eseri “Yaşar Paşa” camiinin restorasyon çalışmalarını başlattı. Prişitine’de halk arasında Orta Cami olarak bilinen ve 1834 yılında inşa edilen Yaşar Paşa Camii’nin restorasyon çalışmaları hakkında İHA muhabirine bilgi veren TİKA Priştine Koordinatörü Eyüp Yavuz Ümütlü, TİKA’nın gerek Kosova, gerek Balkanlar’da , dünyada ise şu an 127 ülkede çok çeşitli, çok farklı sektörlerde projelerine devam ettiğini belirtti.

Restorasyonun da proje yürüttükleri önemli sektörlerden bir tanesi olduğunu kaydeden Ümütlü, bu kapsamda Yaşar Paşa Camii’nin restorasyonun da 2014 yılının yaz aylarında Ağustos sonu itibariyle başlamış olduğunu söyledi. Caminin öncelikli proje kapsamına alınmasının gerekçelerine değinen Eyüp Yavuz Ümütlü, “ Her şeyden önce Yaşar Paşa Cami’si Kosova’nın başkenti olan Priştine şehrinin merkezinde olan ve ibadete kapalı bir cami idi. Bununla birlikte çok ciddi statik problemleri olan bir camiydi, yıkılma tehlikesi bulunan bir cami idi. Böyle bir cami gerek yıkılma tehlikesinden dolayı hızlı müdahale edilmesi gerekmesinden, gerekse ibadete kapalı bir caminin faaliyete geçmesinde bir öncelik olmasından dolayı tabi ki de listemizde ön sırada yer alan bir camiydi. O sebeple de Yaşar Paşa Camisi’nin restorasyonuna başladık” şeklinde konuştu.


Projelendirme sürecinin haliyle uzun sürmesinin sebeplerini de açıklayan TİKA Priştine Koordinatörü Eyüp Yavuz Ümütlü şöyle konuştu: “Her şeyden önce restorasyon projeleri uzun süreli projelerdir.Çünkü bu 3 aşamalı bir şey. Rölöve, restitüsyon ve restorasyon dediğimiz yani bu işin ilk baştaki hali nasıldı, sonra bu süreç içerisinde hangi değişiklikler bu yapıya eklendi . Bununla birlikte restorasyona nasıl bir müdahale yapılması gerektiği konusunda 3 farklı proje yapılması gerekiyor.Bunlar da tabi tarihi araştırmalar , belgeler, dokümanlar gibi her cami için farklı olacak çeşitli araştırmalar gerektiren bir süreç”.

Projeyi kontrol eden restorasyon uzmanı yüksek mimar Fahrettin Emrah Köşgeroğlu da restorasyonun başlaması sırasında karşılaştıkları bazı sıkıntıları dile getirerek, karşılaştıkları sıkıntılardan bir tanesinin binanın yapısal durumunun projede göründüğünden biraz daha kötü durumda olmasını oluşturduğunu belirtti. “Açıkçası o biraz zorladı. Bir başka durum da tabi caminin iç süslemeleri oldukça özeldir.Özellikle bu kalem işleri. İyice korunmuş ve oldukça zengin bir örnek. Bu kadar zengin bir örnek bulmak Balkanlar’da çok zor açıkçası.Bunları da korumak için özel bir ilgi ve alaka gerektirir” şeklinde konuşan Köşgeroğlu, mümkün olduğu kadar özgünlüğünü bozmadan, özgünlüğü koruyacak şekilde detaylı çizilmiş bir çalışma gerektirdiğini söyledi.

Restorasyonu gerçekleştiren yüklenici firma temsilcisi Recep Peker de restorasyonda kullanılan malzemelerin Türkiye’den getirttiğini belirterek, “Burası için ayrıca uzman ekipler de Türkiye’den getirildi. Kalemgarlarımız , kurşuncularımız , taş ustalarımız onları da Türkiye’den getiriyoruz. Amaç Türkiye’ye yakışır bir şekilde eseri ortaya çıkarmak “ ifadesini kullandı.

Priştine Yaşar Paşa Camii restorasyon çalışmalarının Ağustos 2016 yılında tamamlanması öngörülüyor.


http://habermeydan.com/tikadan-onemli-tarihi-eser-projeleri/

Fotoğrafladığım yapıların yüzde 70'i artık yok

1960'tan beri İstanbul'u fotoğraflayan Reha Günay:

Fotoğrafladığım yapıların yüzde 70'i artık yok



Ömrünü ahşap yapıları fotoğraflamaya adayan Prof. Dr. Reha Günay, 1960 yılından bu yana İstanbul'da fotoğrafladığı binaların yüzde 70'nin yok olduğunu söyledi. Fotoğraflarını kitapta toplayan Günay, "İstanbul'da tarih yok edilip yağmalanıyor. Kahroluyorum. Eski İstanbul'dan söz etmek mümkün değil. Bugün şehrin imar planlarını mimarlar ya da planlama büroları değil, müteahhitler yapıyor. Bunun sıkıntısı giderek artacak. Bu şehirde yaşanmaz hale gelecek." dedi.
Yükselen gökdelenler ve beraberinde yok olan tarihi konutlar mimarların ve bilim adamlarının tepkisine yol açıyor. İşte o mimarlardan biri de Prof. Dr. Reha Günay. 1960 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden mezun olan Günay, İstanbul'da yaşanan hadiselere yaklaşık yarım asırdır şahit olan bilim insanlarından biri. Kentin hemen hemen her sokağından çektiği bir fotoğrafı var Günay'ın. Dört binin üzerinde fotoğraf çekmiş. Bu fotoğraflar arasından seçtiği yaklaşık 400 eseri 'İstanbul'un kaybolan ahşap konutları' isimli kitabında toplamış. Günay, yeni kitabı ve İstanbul'da tarihi yapıların geldiği son durumu Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) değerlendirdi.
Fotoğraf merakının üniversite yıllarından önce başladığını anlatan Günay, "İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde okudum. 1960 yılında bir fotoğraf makinem oldu. Amerikan Haberler Merkezi diye bir kütüphane vardı. Bu kütüphaneye fotoğraf dergileri gelirdi. Oraya devam etmeye başladım. Oradan kitap dergi alır okurdum. 1955'te 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye'de hiçbir ithalat yapılmıyordu. Film bile yoktu. Fotoğraf makinesi gelmiyordu. Türk sanayi de o yıllarda başladı zaten. 1960'ta bir rahatlama oldu. İlk fotoğraf makinemi aldım. Okulda aldığımız eğitimle kaybolmakta olan bu yapıları belgelemeye başladım. Kitap için 4 bin fotoğraf ayırdım. Bu kitabımda yalılar, adalar yok. Bu kitapta 400'e yakın fotoğraf var." ifadelerini kullandı.

'EV KAYBOLDUĞU GİBİ SOKAK DA GİTMİŞ'
Kaybolan İstanbul sergisi için yaptığı hazırlıklardan da örnek veren Günay, "O zaman çektiğim fotoğrafların acaba ne kadarı yerinde duruyor, bir kısmının kaybolduğunu biliyordum, bir kısmını bilmiyordum, aşağı yukarı seçtiğim bölgeleri yeninden dolaştım. Yeniden belgeledim. Eski ve yeni açılardan resimler çektim. Büyük bir kayıp var. Öyle ki bazı yerlerde ben resim çektiğim yeri bulamadım. O ev kaybolduğu gibi sokak da gitmiş. Sormak zorunda kaldım. Eski fotoğrafı elime aldım, kahvelere gittim. Hatta muhtara bile gittim. O perspektifler artık kalmamış. Bu kitaba koyduğum resimlerden yerinde olmayan çok var. Yüzde 70'inden fazlası yok. Çoğu değişmiş vaziyette restore edilenler var. Restorasyon Türkiye için bir kayıp aslında. 35 sene restorasyon alanında eğitim verdikten sonra bu işi beceremediğimizi, becerememek teknik yetersizlikten kaynaklanmıyor. Bu konuda bir istek yok, arzu yok. Doğrusunu yapmak gibi bir hedefimiz yok. Eski yapıyı bir yapı stoku olarak görüyoruz. Bundan ne kadar yararlanırız diye düşünüyoruz. Bunları korumak için yasalar var. Yapının sınırlarını aşarak acaba daha büyük nasıl bir yapı yapılabilir diye herkes onun peşinde. Korumak gibi bir düşünce yok." diye konuştu.
'ŞEHRİN İMAR PLANLARINI MİMARLAR DEĞİL, MÜTEAHHİTLER YAPIYOR'
Şehirde yükselen gökdelenlerin insanların aleyhine olduğunu ifade eden Günay şöyle devam etti: "Aynı alan üzerine daha fazla insanı yerleştirmek gibi bir çaba var. Bu bütün şehri altüst ediyor. Şehir yaşantısını insanların yaşama biçimini doğa ile olan ilişkisini ayrıca ekonomik bakımdan da çok büyük kayıp bunlar. Bir kazanç gibi görünüyor bu yüksek yapılar ama aslında bunlar insanın aleyhine yapılmış şeyler. Kente karşı işlenen bir suç aslında bu. Kentte yaşayanları mutsuzluğa çeşitli sıkıntılara hem maddi hem manevi sokan sorunlar, bunun algılanması lazım ancak kimse aldırış etmiyor. Kentsel dönüşüm projelerini de beğenmiyorum. Hepsi yoğunluk artışına yönelik. Bugün üç beş katlı binalar yıkılıyor, yerine 10-15 katlı binalar yapılıyor. Cadde ölçüleri aynı. Sokak dokusu aynı kalıyor. Bunun kanalizasyonu var. İçme suyu var. Elektrik hattı var. Telefon hattı var. Okulu var. Bütün bunları düşünecek olursanız bunların hepsi yetersiz kalıyor. Müteahhit para kazanacak diye bütün alt yapıyı siz ödüyorsunuz ama mutsuz yine siz oluyorsunuz. Çünkü trafik hiçbir zaman çalışmıyor. Garip bir nüfus peydahlanıyor büyükşehirlerde. Bu yapılar aslında yanlış bir amaca hizmet ediyor. Hizmet ettiği tek şey var o da para. Şehrin doğası giderek azalıyor. Yeşil örtüsü azalıyor. İnsan sağlığı bakımından da kötü. Bugün bir arsaya bina yapılınca tamamını betonluyorlar. Toprak havaya değmiyor. Suya değmiyor. Yağmur suyu nereye gideceğini bilmiyor. Yeraltı suları nereden beslenecek belli değil. Çok büyük sorunlar var. Bütün bunları hiç düşünmüyoruz biz. Karımıza bakıyoruz biz. Bu evi verdiğimizde acaba kaç daire alırız gibi küçük hesaplar peşinde dolaşıyorlar. Bunlara yöneticilerin karşı çıkması lazım. Onlar da bu işi serbest piyasaya bırakmışlar. Bugün şehrin imar planlarını yapanlar müteahhitler artık. Mimarlar ya da planlama büroları değil, en büyük sıkıntı bu. Bunun sıkıntısı giderek artacak. Bu şehirde yaşanmaz hale gelecek."
'TOPÇU KIŞLASI'NDAKİ AMAÇ; RESTORASYON DEĞİL MENFAAT'
Topçu Kışlası tartışmalarına da değinen Günay, "Topçu Kışlası bir sembol. Eskiyi bu şekilde canlandırmak bir restorasyon değil. Bu sadece bir menfaat. Burada boş duran bir araziden ben nasıl para kazanabilirim, düşünce bu. Zaten İstanbul'da yapılan her şey ona yönelik. Benim çocukluğumda yüzde 90'ı ahşap evlerde oturuyordu, böyle bir sokağı bile koruyamadık. Anadolu'da var. İstanbul merkezdi. Başkentti. İstanbul taklit ediliyordu. Ona rağmen biz bunu yapamadık." dedi.
"HALİÇ METRO KÖPRÜSÜ'NÜN YAPIMI ÇOK BÜYÜK YANLIŞ OLDU"
Kentleşmedeki en önemli problemin ölçek ve yapı olduğunu dile getiren Günay sözlerini şöyle tamamladı: "Her kentin bir karakteri bir ölçeği var. O ölçeği bozarsanız büyütürseniz, bu yanlış olur. İkincisi bir yapı şekli var. İkincisi bizim eski ahşap kentlerimizde en fazla üç katlı yapılar vardı, at arabasına göre oluşmuş bir sokak genişliği vardı. Şimdi biz aynı sokak genişliğini muhafaza edip onun üzerine 7-8 katlı binalar yaptığımızda zaten o kentin ölçeğini bozmuş oluyorsunuz. Her kentin bir topografyası var. Bu topografyaya göre gelişen bir yapılaşması var. Manzara var. Birtakım halkın gözünde yer etmiş rekreasyon alanları var. Çayırlar, kaynak sularının çevresi. Bunları da yok ediyoruz. Ölçeğe hiç dikkat etmiyoruz. Bunlar bozulduğu zaman o kentte kalmıyor. İstanbul'un neresine bugün İstanbul diyebiliriz ki. İstanbul'u simgeleyen belki birkaç cami olabilir. İstanbul'dan söz etmek mümkün değil. Başka bir yer İstanbul. Haliç Köprüsü çok yanlış bir hareket oldu. Boğazın altından bile tünel yaptıysak ne diye tünelle geçmedik. Çok kolay bir şey. Orada çok büyük hata yapıldı. 'Bir tarih yok oluyor, yağmalanıyor ve ben kahroluyorum' diyebilirim. Hatta 35 yıllık eğitim süresinde yetiştirdiğimiz öğrencilerimiz var. Bütün bunların hiçbirisi koruma ile ilgili dairelerde çalışmıyorlar."
REHA GÜNAY KİMDİR?
1937 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Reha Günay, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden 1960 yılında mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nde doktora yaptı. 1994 yılında profesör olan Reha Günay, emekli olana kadar Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Anabilim Dalı'nda çalıştı. 1978'den 2011 yılına kadar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fotoğraf Bölümü'nde Mimarlık Fotoğrafı dersleri verdi. Emekli olduktan sonra da akademik faaliyetlerini sürdüren Günay, fotoğraf çalışmalarında, kültür varlıklarının ve mimarlık eserlerinin belgelenmesi konusuna ağırlık vererek kendi hazırladığı kitaplarında kendi fotoğraflarını kullandı. 1983 – 2004 yılları arasında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne başvuran yapıları fotoğraflarıyla belgeledi. Arkeoloji çalışmaları, konferansları ve kitaplarının yanı sıra Reha Günay'ın fotoğraflarına yer verilen çok sayıda ulusal ve uluslararası yayın ve sergi bulunmaktadır.
http://nefius.com/news/4379697.2_fotografladigim-yapilarin-yuzde-70i-artik-yok__zaman

14 Kasım 2014 Cuma

Apostolos Andreas Manastırı'nın restorasyonu çalışmaları devam ediyor


Dipkarpaz’da  bulunan Apostolos Andreas Manastırı’nın restorasyonu çalışmaları devem ediyor.


Projeyi yürüten Kültürel Miras Teknik Komite ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Gelecek için Ortaklık ekipleri, çalışmaların başlamasının ardından ilk kez Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk basını için tanıtım ziyareti düzenlendi.
Beş Milyon Euro’ya mal olacak restorasyon çalışmaları kapsamında 1867’de inşa edilen Manastır  ve 1914’de Manastır’a ek olarak inşa edilen odaların tadilatı yapılacak. Çalışmalar kapsamında, bazı çatıların ve duvarların yenilenmesi de bulunuyor.

Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk liderlerin kararıyla, iki toplum arasında güvenin artırılması amacıyla çalışan Kültürel Miras Teknik Komitesi, ada genlinde pek çok kültürel miras projesi  üzerinde çalışıyor.
Dört aşamadan oluşan ve Nisan 2016’da tamamlanması öngörülen projenin birinci aşaması Manastır ve Manastıra ek binaların restorasyonu, ikinci aşaması ise 15’inci yüzyılda inşa edilen Şapel ve çeşmenin restorasyonu bulunuyor. Üçüncü aşamada kuzeydeki kanat binasının restorasyonu  dördüncü aşamada ise çevre düzenlemesi yapılacak.

Kültürel Miras Teknik Komitesi Türk Eşbaşkanı Ali Tuncay, Apostolos Andreas Manastırı çalışmasının  adanın her iki tarafında devam etmekte olan önemli projelerden biri olduğunu, Manastırın restorasyonuna Kıbrıs Türk tarafı olarak Kıbrıs Vakıflar İdaresi aracılığıyla 2.5 milyon Euro  katkıda bulunulduğunu ifade etti.
“Apostolos Andreas Manastırı sadece Kıbrıslı Rumlar değil aynı zamanda Kıbrıslı Türkler ve insanlık için de önemli bir kültürel mirastır” diyen Tuncay, yürütülmekte olan restorasyon projesiyle sadece eserin korunmasına değil, Karpaz bölgesinin sosyo ekonomik kalkınmasına büyük katkıda bulunacağını belirtti.
Ali Tuncay, “Kültürel Miras Teknik Komitesi’nde her iki taraf da eşit temsil edilmekte birbirlerinin varlıklarına ve eşitliğine saygı göstermekte ve kararlarını birlikte almaktadır. Umarım Teknik Komite çalışması adada yürütülen diğer çalışmalara emsal olur” dedi.


Kültürel Miras Teknik Komitesi Kıbrıslı Rum Eşbaşkanı Takis Hadgidimitriu ise Apostolos Andreas Manastırı’nın restorasyon projesinin Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların işbirliğinin bir sonucu olduğunu vurguladı.
Kültürel  eserleri birleştirici bir unsur olarak gördüklerini ifade eden Hadgidimitriu, “kültürel mirastaki işbirliğinin adanın geleceğine temel teşkil edebileceğini” kaydetti.
Projenin finansmanında Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi ile Evkaf’ın işbirliğine dikkat çeken Hadgidimitriu, kültürel miras alanında her kesim ile işbirliğine açık olduklarını vurguladı.

BM Kalkınma Programı Gelecek için Ortaklık Programı sorumlusu Tiziana Zennero, işbirliğine Kıbrıs’taki kültürel mirasların incelenmesiyle  2009’da başladıklarını, bugüne kadar önem sırasına göre 20 proje hayata geçirdiklerini belirtti.
Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum şirketin ortaklığındaki bir oluşum ile Manastır’ın restorasyonu için 1 Temmuz’da sözleşme imzaladıklarını ifade eden Zennareo, projenin 22 ayda tamamlanmasını beklediklerini herhangi bir gecikme ise öngörmediklerini kaydetti.
Zennaro, “Proje’nin 2016 Nisan ayının sonunda tamamlanmasını bekliyoruz” dedi.

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/news/146978/PageName/KIBRIS_HABERLERI