3 Ağustos 2016 Çarşamba

Game of Thrones Mimarlığı


Game of Thrones’un yeni sezonu uzun bir bekleyişin ardından başladı. Yeni sezonda eski sezonlarda olduğu gibi pek çok hikayenin, krallığın ve şehrin olduğu bir dünya bizi bekliyor. Peki bu geniş hikayenin şehirleri ve mimarisi nasıl üretiliyor?

Dizinin dünyası, şehirleri ve mimarlığı büyük çoğunlukla dijital olarak üretiliyor ya da ham görüntüler üzerinde dijital oynamalar yapılıyor. Bununla beraber 360 derece kurulan setler ve dünyanın bazı bölgelerinde çekilen açık hava sahneleri de dizinin gerçekliğinin önemli bir parçası. Dünya üzerinde Game of Thrones çekiminin yapıldığı noktaların haritasına şuradanulaşabilirsiniz.
İki sezondur Game of Thrones’un set tasarımını yapan ekibin başındaki Deborah Riley, dizinin akılda kalan bazı mekan tasarımları için hangi gerçek yapılardan ilham aldıklarını anlattı.
Mereen Palace/ Frank Lloyd Wright’ın Mayan Revival Dönemi Yapıları:
"Fethettiğin her şehir duvarlarının içinde oturuyor olabilir, ve hala daha fazlasına yer açabilir. Derler ki binlerce köle Meereen’in büyük piramidini inşa ederken ölmüştür."
Missandei

Meereen Piramidi, Game of Thrones
Zaculeu Pre-Columbian Arkeoloji Alanı,  Mezoamerikan Erken Klasik Dönem (AD 250–600) 
Meereen şehri temelde bir Maya şehrini andırıyor; öyleki Mereen sarayının piramit formundaki kat kat yükselen yapısının Maya tapınaklarına doğrudan referans verdiği söylenebilir. Deb Riley piramit denildiğinde akla ilk Mısır’ın geldiğini fakat Meereen düşünüldüğünde olaya biraz daha doku katıldığını söylüyor. Maya piramitlerine bakıldığında muazzam miktarlarda heykel ve ikonografiyle karşılaşıldığını belirten Riley, bir köle şehri olan Meereen’de de bu yapıların devasa boyutlarda üretilerek egzotik ve zengin bir tasarımla birleştiğini söylüyor.
Öte yandan bire bir benzerlikten de söz edilemiyor; zira kitabın yazarı olan George R. R. Martin: “Etkilenmeye gelince, sadece tek bir tarihi referansa bağlı kalmaktan kaçınıyorum.” diyor. Durumun dizinin mimarlığı için de benzer olduğu söylenilebilir.
Meereen Sarayı, Game of Thrones
Ennis House, Frank Lloyd Wright
Şehir ve sembolleri temelde Maya mimarisi üzerinden kurulmuşken iç mekanlar için ise farklı bir tarihsel dönemden referans alınmış. İç mekan tasarımında Frank Lloyd Wright’ın Maya mimarlığından etkilenerek tasarladığı yapılardan ilham aldığını söyleyen Riley “Los Angeles’ta yaşıyorum bu yüzden Hollyhock Evi’nden ve Ennis Evi’nden referans aldım.” diyor ve ekliyor: "Bazen modern mimarlık referanslarını fantazi dünyasının içine taşıdığım için benimle eğleniyorlar fakat ben bundan oldukça hoşlanıyorum."
Meereen Sarayı, Game of Thrones
Millard House, Frank Lloyd Wright
Textile Block System denilen, Frank Lloyd Wright’ın kendisinin geliştirdiği bir sistemle üretilen yapılar, kumaş desenli beton bloklardan inşa ediliyor. Frank Lloyd Wright’ın bu yapıları, Modern Mimarlık’ın 1920-1930’lu yıllarda Kolomb öncesi Mezoamerika kültürlerinden etkilendiği Mayan Revival hareketinin örneklerinden.
Iron Bank of Bravos/ Albert Speer’in Nazi Almanyası için Tasarladığı Mekanlar:
"Onlardan kaçamazsın, onları kazıklayamazsın, onları bahanelerle etkileyemezsin. Eğer onlara borcun varsa ve un ufak olmak istemiyorsan, borcunu geri ödersin."
Tywin Lannister
Iron Bank, Game of Thrones
Şansölye Binası: Mermer Galeri, 1939
Deb Riley’in Game of Thrones ekibine katıldıktan sonra Dan Weiss’le yaptığı ilk toplantıda -Albert Speer ve Nazi mimarlığı hakkında- mimarlığın nasıl sindirmek için kullanılabileceği üzerine konuşulmuş. Dizide de tasarımın bu dikey ve güçlü tonu kullanılmak istenmiş. Riley, Iron Bank için yaptıkları sahne tasarımının bu disiplin merkezli mimarlık imgesiyle olan ilişkisini şöyle açıklıyor:
"Albert Speer’in tasarımlarından alınacak en temel ders ölçektir; mutlak ölçek ve mekanın psikolojisinin verdiği müthiş bir his, hemen girişte başlayan bir manipülasyon… Bu beni gerçekten çok etkiledi. Iron Bank çekimlerinde müthiş olan şey de bu, mekanda kontrolün kimde olduğunu derhal anlıyorsunuz."
Iron Bank, Game of Thrones
"Sette hiç kumaş kullanılmadı, büyük masanın üstü ise bomboştu. Bu üzerinde düşünülmüş bir karardı. Parşömen ve kalem, sette hazır bulunsa da masaya konulmasını istemedim, sahnenin ölçüsüz bir disiplinle ilişkilenmesini istedim. Bu gücün oldukça görsel bir ifadesi."
House of Black and White/ Varanasi, Hindistan
House of Black and White, Game of Thrones
Varanasi, Hindistan
Many-Faced God (Çok Yüzlü Tanrı) ve Faceless Man'in (Yüzü Olmayan Adam) evi olan yapının dış görünüşü için Varanasi şehrinin Ganj kıyıları, binaların suyun içinden yükselmesi örnek alınmış.
Hall of Faces, Game of Thrones
Ellora Mağraları, Hindistan
Binanın içindeki Hall of Faces (Yüzler Holü) için ise Batı Hindistan’daki Ellora Mağraları’na ve Hong Kong’taki 1000 Buddha Tapınağı’na bakılmış. Riley holün tasaramının bu iki mekanın bir çeşit birleşimi olduğunu söylüyor:
“Holün tasarımı için, Batı Hindistan’daki Ellora Mağaraları’na, oyma işinin ne kadar antik ve taş işçiliğinin nasıl inanılmaz derecede karmaşık olduğuna bakıyordum. Bir de Hong Kong’ta 1000 Buddha Tapınağı denilen bir tapınak vardı. İşte bu iki şeyi üst üste koyarsanız Yüzler Holü’nü elde edersiniz. Yüzlerin bir kütüphane olmak yerine binanın parçası olmasını istedim.”
Palace of Dorne/ Alcazar Kraliyet Sarayı, Sevilla, İspanya
Alcazar Kraliyet Sarayı
Dorne Sarayı, Game of Thrones
Dorne Sarayı için gerçek bir yapı kullanılmış. Egzotik ve çekici Dorne Krallığı için Sevilla'daki Alcazar Sarayı seçilmiş. Deb Riley, UNESCO mirası bir sarayda çekim yapabilmenin müthiş bir deneyim olduğunu söylüyor:
"Alcazar Sarayı ile ilgili müthiş olan şey şu ki yıllar önce oraya turist olarak gitmiştim. Kim daha sonra orada çekim yapacağımı tahmin edebilirdi? Aslında orada çekim yapmamıza izin vermeleri gerçekten inanılmaz. Bazen sarayın bazı bölümlerini bizim için ziyarete kapatıyorlardı. Sabahları çekime giderken o bahçelerin arasından yürümek dizi boyunca başıma gelen en muhteşem şeylerden biriydi.
Çekimden önce her şeyin çok iyi düşünülmüş olması gerekiyordu, inanılmaz bir yapı bize emanet edilmişti. Orjinal binada en ufak bir iz vaya hasar bırakmayacağımızın güvencesini vermemiz gerekiyordu... Bu alanlar başka hiç bir şekilde elde edemeyeceğiniz bir gerçeklik sağlıyorlar, UNESCO mirası alanlarda çekim yapmak büyük bir ayrıcalık. Bu inanılmaz bir şey."
Not: Haber www.curbed.com'dan çıkan haberden uyarlanmıştır, Curbed'de yayınlanan versiyona buradan ulaşabilirsiniz. 

http://www.arkitera.com/haber/26860/game-of-thrones-mimarligi

Bizans'ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon

ANAMED'in, Bizans döneminde başkent İstanbul ile rekabet eden Trabzon’a odaklandığı yeni sergisi, 18 Eylül'e kadar ziyarete açık olacak. Sergi, Ayasofya'nın 13. yüzyıldan günümüze kadar süren yolculuğunda geçirdiği işlevsel dönüşümlere dikkat çekiyor.


Bizans'ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon, Bizans İmparatorluğu'nun gücünün azaldığı dönemde, başkent İstanbul ile siyaset, ticaret ve sanat alanlarında rekabet eden Trabzon'u ve döneminin en önemli yapılarından biri olan Trabzon Ayasofyası'nı ele alıyor. Uluslararası arşivlerden derlenen fotoğraf, çizim ve nadir eserlerin pek çoğunun ilk kez gün ışığına çıkarıldığı sergide, sanat tarihi açısından Trabzon ve yapılarının kendine özgü zenginliklerine vurgu yapılıyor. Sergi, Ayasofya'nın 13. yüzyıldan günümüze kadar süren yolculuğunda geçirdiği işlevsel dönüşümlere dikkat çekiyor; 1250'de manastır olarak kurulan Ayasofya'nın klise, ahır,  hastane, askeri depo ve müze olarak kullanıldığı günlere geri götürüyor.
Ayasofya 1960'lar gibi yakın bir tarihe kadar Trabzon şehrinin batısında 
tarlalarla çevrili kayalık bir tepenin üzerinde bir başına durmaktaydı.
Bizans'ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon, sıra dışı mimarisi, eşsiz cephe kabartmaları ve olağanüstü duvar resimleriyle Trabzon Ayasofyası'na odaklanarak, şehrin tezatlarının kamusal alana hangi şekillerde yansıdığını imparatorluk anıtları üzerinden gözler önüne seriyor. 
Bizans araştırmaları için büyük önem taşıyan arşivlerdeki bilgilerin kaynak oluşturduğu serginin küratörlüğünü, Londra Üniversitesi, Courtauld Enstitüsü Dekanı Prof. Antony Eastmond üstlendi. Trabzon Rum İmparatorluğu'nun günümüze ulaşan en iyi korunmuş anıtı, Trabzon Ayasofyası'nın, kuruluş dönemi olan 13. yüzyıldan bugüne kadarki yolculuğunu tarih severlerle buluşturan sergide, şehrin Bizans dönemindeki önemi ve coğrafi sebeplerden dolayı İstanbul'dan ayrılan yönleri inceleniyor.
Londra Üniversitesi Courtauld Enstitüsü ile işbirliği içinde gerçekleştirilen sergideki fotoğraf ve çizimler Fransa'dan Gabriel Millet ve BnF, İngiltere'den David Talbot Rice ve David-June Winfield arşivleri ile İskoçya'dan St. Andrews Üniversitesi Russell Trust ve Sankt Petersburg'da bulunan Rus Bilimler Akademisi arşivlerinden derlendi. 
June Winfield'ın taslak çizimi - Kuzey revaklı girişin kuzey duvarı üzerinde 
Yakup'un Merdivebi, Yakup'un Melekle Güreşi, Meryem ve Yanan Çalı 
June Winfield'ın taslak çizimi  - Kulenin güney duvarındaki duvar resimleri
June Winfield'ın taslak çizimi  - Narteksin duvarında Beş Bin Kişinin Doyurulması sahnesinin devamı
June Winfield'ın taslak çizimi  -  Batı revaklı girişi üzerindeki mukarnas nişler, çıkma destekleri ve bunların dekorasyonu

Sergide ayrıca, Tayfun Öner tarafından yapılan ve Trabzon Ayasofyası'nın ihtişamını ortaya koyan üç boyutlu maket ve Trabzon Ayasofyası'nı içeren nadir kitaplar ziyaretçilerle buluşuyor.

Ayasofya'nın mimari, sanat tarihi bakımından özellikleri ve konservasyon çalışmalarının, Bizantologlar tarafından detaylı incelendiği bilimsel kitalar ise Bizans'ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon ve Byzantium's other Empire: Trebizond başlıklarıyla sergiyle eşzamanlı olarak yayımlandı.

Ayasofya'nın mimari, sanat tarihi bakımından özellikleri ve konservasyon çalışmalarının, Bizantologlar tarafından detaylı incelendiği bilimsel kitalar ise Bizans'ın Öteki İmparatorluğu: Trabzon ve Byzantium's other Empire: Trebizond başlıklarıyla sergiyle eşzamanlı olarak yayımlandı.

15 Mart 2016 Salı

Tarihi Elektrik Fabrikası'nın restorasyonuna ödül

Harap halde bulunan tarihi elektrik fabrikasında başlatılan restorasyon çalışması Edirne Belediyesi'ne ödül getirdi.Tunca Nehri kıyısında 1930'lu yıllarda İtalyanlar tarafından inşa edilen elektrik fabrikası şehri uzun yıllar aydınlattı....


Tunca Nehri kıyısında 1930'lu yıllarda İtalyanlar tarafından inşa edilen elektrik fabrikası şehri uzun yıllar aydınlattı. Türkiye genelinde elektrik ağının yaygınlaşmasıyla birlikte tarihi fabrikada üretim durdu. Üretim faaliyetinin durmasıyla birlikte 86 yıllık fabrika kaderine terk edildi. Zaman içerisinde bakımsızlıktan harabeye dönen tarihi yapı alkol ve madde bağımlılarının meskeni oldu. Bir dönem Edirne'yi aydınlatan tarihi yapının ihya edilmesi amacıyla Edirne Belediyesi tarafından restorasyon çalışması başlatıldı. 

Geçen yılın Mart ayında başlatılan çalışmalar hızla devam ediyor. Çalışmanın tamamlanmasıyla birlikte elektrik fabrikası kültür merkezi ve nikah salonu olarak hizmet verecek. 

15 Şubat 2016 Pazartesi

Cami ile Minare Arasından Yol Geçiyor!

Bursa'daki ilginç mimarisi ile dikkat çeken 618 yıllık Timurtaş Paşa Camii ile minaresi arasından yol geçiyor. Camiden ayrı olan minarenin altı ise şadırvan olarak kullanılıyor. 



"Şu ana kadar 4 camide imamlık yaptım. Ancak, minaresi camiden ayrı olan bir yapı hiç görmedim. 1995 yılında Timurtaş Camii’ne atandığım zaman gördüm. Minaresinin Türkiye’de bir benzeri yok. Aradan yol geçiyor. Özel günlerde minarelerdeki şerefelerimiz yanıyor. Bazen minareden ezan da okuyoruz. İlginç mimarisi ile dünya çapında ün yapan camimiz, cuma namazları başta olmak üzere önemli gün ve gecelerde dolup taşıyor."
Minare restore edilecek
Demirtaşpaşa Mahallesi Muhtarı İhsan Tozaklı, yazışmalar sonucunda cami minaresinin restore edileceğini belirtirken, "Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe minarenin restore edilmesine sıcak bakıyor. Önümüzdeki aylarda çalışmaların başlayacağını tahmin ediyoruz" dedi.
Tarihi caminin hikayesi
Tarihi kaynaklardaki bilgilere göre cami, 1389-90 yıllarında Timurtaş Paşa'nın oğlu Ali Bey tarafından veya Yıldırım Beyazıt'ın emiri Kara Timurtaş Paşa tarafından yaptırılmış. Ters T planlı, tabhaneli camiler grubundan olan caminin ortasında merkezi bir kubbenin yanlarında üzerleri tonoz örtülü doğu batı eyvanları yer alıyor. Yanları kapalı olan son cemaat yerinin ön yüzünde tuğla örgülü motifler işlenmiş. Tuğla dizili kesme taştan yapılan cami, üç sıra tuğla ve bir sıra taş dizisi şeklinde devam etmekte. Timurtaş Paşa Camii'nin en ilginç yönlerinden birisini minaresi oluşturuyor. Minare yapıdan ayrı olarak caminin kuzeyinde birbirlerine kemerlerle bağlı altı adet tuğla ayak üzerine oturtulmuş. Minare kaidesini oluşturan bu ayakların ortasında da bir şadırvan bulunuyor. Osmanlı mimarisinde bir benzerine daha rastlanmayan bu minare Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneği tarafından 1966 yılında onarılmış. Kaide üzerinde kesme taş örgülü altıgen bir kısımdan sonra zencirek motifleri ile bezeli, tuğla gövdeli minare yükseliyor. Minarenin şerefe altı dört sıra kirpi saçakla hareketlendirilmiş. Minarenin gövdesinde bulunan tuğla örgüler petek kısmında da devam ediyor. Ayrıca bahçe içinde Timurtaş Paşa'nın mezarı bulunuyor.

14 Şubat 2016 Pazar

Sultanahmet Camii'nin minare restorasyonu tamamlanmak üzere

Her gün binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Sultanahmet Camii'nin kayma nedeniyle sökülen bir minaresi yeniden örülüyor. Restorasyon sırasında en ufak bir taş parçası dahi aynı yerine koyuldu.

Her gün yerli ve yabancı turistlerin akınına uğrayan Sultanahmet Camii'nde yaklaşık 1 yıldır, kayma sebebiyle sökülen sağ ön minarenin konservasyonu için hummalı bir çalışma yürütülüyor.

CAMİDE CİDDİ BİR SORUN YOK

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, çalışmalara ilişkin yaptığı açıklamada, İstanbul'daki camilerin teker teker restore edildiğini hatırlatarak, yapımının üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen zeminde ciddi sorun olmadığının tespit edildiğini kaydetti. Ertem, ön çalışmalarda caminin 6 minaresinden birinin kaymakta olduğunun görüldüğünü aktardı.

MİNAREDEN 532 TAŞ SÖKÜLDÜ

Minarenin bu haliyle can güvenliği açısından tehlike oluşturduğunun belirlendiğini aktaran Ertem, “Zaman zaman minareden taşlar düştüğü gözlendi ve acil olarak müdahale edildi. Minarenin külah ve peteklerindeki taşlar söküldü. En ufak parçayı koruyarak bir restorasyon gerçekleştirdik. Minarenin sökülen taşları büyük oranda onarıldı. Onarımlarda da orijinal taşlarla uyumsuzluk olmaması için hurdaya çıkan taşlar kullanıldı. Sökülen 532 taştan kullanılamayacak durumdaki 131'ini parçalara bölüp, kullanılabilecek durumdaki taşlara yama yaptık” bilgisini verdi.

RESTORASYON 6 AY İÇİNDE SONA ERECEK

Genel Müdür Ertem, minarenin, konservasyonu biten taşlarla yeniden örülmeye başladığını belirterek, şu ana kadar sökülen 38 sıradan 6'sının örüldüğünü bildirdi ve restorasyonun 6 ayda bitirilmesinin hedeflendiğini kaydetti.

1 Şubat 2016 Pazartesi

Osman Hamdi Bey Kayıkhanesi restore edildi


Kocaeli'nin Gebze ilçesinde bulunan Osman Hamdi Bey Kayıkhanesi'nin restorasyonunun tamamlandığı bildirildi.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamada, Eskihisar'daki Osman Hamdi Bey'in müzesinin ardından yanında yer alan kayıkhanesinin de restore edildiği belirtildi.


Ahşap, taş ve tuğla malzemeli kayıkhanenin restorasyonuyla kente bir kültür hazinesi daha kazandırıldığı vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi;

"Kültür Varlıkları Koruma Kurulu onayının ardından restorasyonçalışmaları yapıldı. Osman Hamdi Bey Müzesi'nin önemli bölümlerindenkayıkhanenin bodrum katı taş ve tuğla malzemeden oluşuyor. Kayıkhanenin zemin katı da ahşap malzemeden imal edildi. Kayıkhane beyaz boyalı yapısıyla dikkat çekiyor."

Eserin, Kocaeli'de 19. yüzyıldan günümüze ulaşan orijinal kayıkhane olma özelliği taşıdığı aktarılan açıklamada, kayıkhanenin kültürel ve sosyal amaçlı kullanılacağı kaydedildi.



Tokat Mevlevihane Müzesi ahşap yapısıyla ilgi çekiyor

Tokat'ta, mimari yapısıyla dikkati çeken ve 'Anadolu'nun en estetik Mevlevihanesi' olarak nitelendirilen Mevlevihane Vakıf Müzesi ziyaretçilerinin ilgisini çekiyor.


Vakıflar Bölge Müdürü İsmail Aktaş, mevleviliğin Tokat'a 12. yüzyılda Mevlana'nın sağlığında girdiğini söyledi.
Mevlana'nın 'Tokat'a gitmek gerek, insanları ve havası mutedildir' dediğini anlatan Aktaş, "Mevlevihane, 17. yüzyılda Sulu Muslu Paşa tarafından yaptırılmış. Abdulmecit döneminde tekke ve zaviyelerinin kapatılmasına kadar Mevlevi dergahı olarak kullanılmış. Daha sonra Kur-an kursu olarak kullanılmış. Değişik amaçlarda kullanılmış. 1990'lı yıllarda eser çok kötü duruma düşünce boşaltılmış. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1999 yılında restorasyon ihalesi yapılmış, ancak 2002 yılından sonra restore ettirilerek, 2005 yılında restore işlemleri tamamlandı" dedi.
"2015 yılında 30 bin kişi müzemizi ziyaret etti"


Mevlevihane'nin restorasyonu için yaklaşık 3 milyon liranın harcandığını ifade eden Aktaş, şöyle konuştu: "Mevlevihanemiz işlevsel olarak müze görümlü. Mevlevihane vakıf müzesi olarak 2006 yılında açılmıştı. 2015 yılında 30 bin kişi müzemizi ziyaret etti. İki katlı olan müzemizin alt katında camilerimizde 2000'li yıllarda hırsızların musallat olduğu halı, kilim, el yazması Kur'an-ı Kerim'ler, rahleler ve madeni eşyalar burada sergileniyor. Müzemizin üst katı ise Mevlevilik ile ilgili Hadi Efendinin zati eşyalarını sergiliyoruz."

28 Ocak 2016 Perşembe

Zal Mahmut Paşa Camii yapılan restorasyonla ödüle layık görüldü



Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Zal Mahmut Paşa tarafından 1577 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan Zal Malmut Paşa Camii, Eyüp Belediyesi tarafından restore edildi. Yapılan restorasyon çalışması, Tarihi Kentler Birliği’nin yapmış olduğu yarışmada Süreklilik Ödülü’nde ikinciliğe layık görüldü.

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’yı boğarak öldüren dönemin Veziriazamı Zal Mahmut Paşa’nın Külliyesi, Eyüp Belediyesi tarafından kapsamlı restorasyondan geçirildi. Zal Mahmut Paşa’nın  emri üzerine 1577 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan Zal Mahmut Paşa Camii, Eyüp Belediyesi tarafından yaptırılan restorasyon çalışmasıyla, Tarihi Kentler Birliği’nin yapmış olduğu yarışmada Süreklilik Ödülü’nde 2’inciliğe layık görüldü. Külliye olma özelliği de taşıyan Zal Mahmut Paşa Camii bahçesi de Eyüp Belediyesi tarafından yapılan çalışma ile kullanışlı hale getirilerek,  cilt, hat, tezhip gibi kursların verileceği ve eski kitapların sergilenip satıldığı alanlar oluşturularak vatandaşların faydalandığı bir alan oluşturulacak.
"Mimar Sinan’ın en önemli eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor"
Yapılan restorasyon çalışmasıyla Zal Mahmut Paşa Camii’ni kullanışlı hale getirdiklerini belirten Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydın, “Zal Mahmut Paşa Camisi ve Külliyesi Mimar Sinan’ın en önemli eserlerinden birisi olarak kabul ediliyor. 1570 li yıllarda yapılmış daha sonra birkaç defa restorasyon işleri yapılmışsa da, o restorasyonların özensiz yapıldığına dair tespitler var. İlk defa Eyüp Belediyesi 2014-2015 yıllarında burada kapsamlı ve nitelikli bir restorasyon yaptı. Söveler kullanıldı, betondan arındırıldı. Ahşaplar ve diğer hafif alanlarda hafif malzemeler kullanılarak aslına uygun bir şekilde restore edildi. Başarılı bir proje oldu ki Tarihi Kentleri Birliği tarafından da Süreklilik Ödülüne layık görüldü. Süreklilik Ödülü çok önemli bir ödül. Adından da anlaşılacağı gibi restorasyon konusunda, tarihi mirasın korunması noktasında bir otorite bir marka olmuş ya da belli bir birikime sahip olmuş belediyelere verilen bir ödül. Eyüp Belediyesi bu anlamda, bana göre kendini ispatlamış bir belediye olduğunu gösterdi. İnşallah bu kararlılıkla bu birikimle tarihi eserlerimizi korumaya ve yaşatmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Osmanlı döneminde camilerin sadece namaz kılma mekanı olarak kullanılmadığını belirten Başkan Aydın, “Cami aslında toplanma yeri demek. Külliyeler onun için vardır. Hemen yakınında hamamlar vardır, çarsısı vardır. Aslında camiler bir yaşam merkezleridir. Dolayısıyla bizde Zal Paşa’nın Külliyesi’ni bu anlamda yeniden fonksiyonlandırmayı düşünüyoruz. Zal Paşa’nın 2 farklı kodda külliyesi var. Birinde sahaflar yurdu ve sahaflar ilim yurdu olarak 2 konseptte planladık. Birinci bölümde Osmanlı kitaplarının, sanatlarının icra edileceği, kurlarının verileceği cilt, hat, tezhip alanlarda ustaların orada icrai sanat eyleyecekleri, öğrenci yetiştirecekleri alanlar oluşturacağız. 2’nci alanda ise tematik anlamda eski kitapların satışının ve sergilendiği alanlar oluşturacağız. Dolayısıyla insanlarımız, araştırmacılar, okuyucular gezmek isteyenler, görmek isteyenler buraya rahatlıkla gelip bu anlamda faydalanacaklar ve dolayısıyla burası gerçekten işlevsel hale gelecek” şeklinde konuştu.
http://www.istanbulajansi.com/haber/zal-mahmut-pasa-camii-yapilan-restorasyonla-odule-layik-goruldu/45469

Safranbolu ve Beypazarı'nın Yeni Rakibi: "Zile Evleri"

Geçmişi milattan önce 1600'lü yıllara dayanan Tokat'ın Zile ilçesindeki tarihi evlerin turizme kazandırılması için çalışmalar sürüyor.

Zile Kaymakamı Erdoğan Turan Ermiş, ilçede 3 bin 600 tarihi evin bulunduğunu, bu evlerin yüzde 10'nun restore edildiğini aktaran Ermiş, "Bu evlerinin bazıları yerel yönetimlerin desteğiyle bazıları da vatandaşlarımızın kendi imkanlarıyla restore edildi. Bu restorasyonlar ekonomik bir külfet de getiriyor. Vatandaşlarımızın çoğunun buna ekonomik durumları uygun değil" dedi.
Tarihi evlerin restorasyonu için çalışmaların devam ettiğini anlatan Ermiş, şöyle konuştu:
"Zile evlerinin restorasyonu için Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ile Kültür ve turizm Bakanlığına projeler hazırlayıp sunuyoruz. Sokak sağlıklaştırması projeleri ile evlerin turizme kazandırılması için çalışmalarımız sürüyor. Zile'nin Beypazarı ve Safranbolu'dan geri kalır yanı yok. Zile'nin 9 bin yıllık tarihi var. RomaSelçuklu ve Osmanlı dönemlerinin derin kültürlerini taşıyan bir ilçe. İlçemizin turizme kazandırılması noktasında biraz daha gayrete ihtiyaç var. Valilik, milletvekillerimizin, kaymakamlığın, belediyenin ve bakanlık ile kalkınma ajansının sağlayacakları ekonomik desteklerle Zilemizi daha tanınır hale getireceğiz."
Belediye Başkanı Lütfi Vidinel ise ilçenin tarihi evler açısından oldukça zengin olduğunu belirterek, "3 bin 600 tarihi evimiz var. Şu ana kadar evlerimizin restorasyonu için OKA'ya 37 restorasyon projesini hazırladık ve bunları teslim deceğiz. Kültür ve Turizm Bakanlığına da 40 proje hazırladık" diye konuştu.
Tarihi Zile evleri
Tarihi kaynaklara göre, Ninova melikesi Semiramis tarafından milattan önce 1600 yıllarında kurulduğu belirtilen Zile'de Roma, Hitit ve Osmanlılara kadar birçok dönemin izlerini görmek mümkün. Coğrafi konumu itibariyle doğal yapısını bugüne kadar korumayı başaran ilçede, iç içe geçen tarihi evlerden oluşan sokaklar ise ayrı bir önem taşıyor.
Mimarisiyle dikkati çeken, yerli ve yabancı turistlerin gözde mekanları arasında yer alan tarihi Zile evleri, yapısı ve dış görünüşüyle görenleri geçmişe götürüyor. Bozulmadan bugüne kadar ayakta durmayı başaran evlerden oluşan sokaklar, ilçeyi gezenlerin dikkatini çekiyor.
Bölgenin sosyal yapısını da etkileyen evler, günümüzde kopmak üzere olan komşuluk ilişkilerini de korumayı başaracak yapılar olarak görülüyor.

Manisa'nın Sokak Sağlıklaştırmaları Devam Ediyor

Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin Kurşunlu Han ve Cumhuriyet Hamamı civarında yürüttüğü sokak sağlıklaştırmaları aralıksız devam ediyor.

TURİSTİK DEĞERİN ARTMASI BEKLENİYOR
Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin dükkanlarında başlattığı çalışmalardan memnun olduğunu belirten esnaflar, yapılan restorasyon çalışmalarının Manisa’nın turistik değerini arttıracağını söylediler. Ayrıca bölgenin canlanacağını ve modern bir hale geleceğini ifade eden dükkân sahipleri çalışmaların yakın zamanda bitmesi noktasında görüş bildirdiler.

ANITLAR KURULU İLE ORTAK YÜRÜTÜLÜYOR
Bölgede devam eden sokak sağlıklaştırmalarının Anıtlar Kurulu ile ortak yürütüldüğüne dikkat çeken Açıkdil, “Anıtlar kurulu ile müşterek çalışıldığından inşaat esnasında çıkan değişiklikler kurula danışılıyor ve kurul onayı olmadan çalışmalar yeniden başlamıyor. Bu nedenle restorasyon çalışmalarında gecikmeler yaşadığımız doğru. Ama biz bunları dikkate alarak yüklenici firmaya belirli bir süre verdik. Yüklenici firmanın süresi dolmadı ve çalışmalarını sürdürüyor” şeklinde konuştu.

http://www.milliyet.com.tr/sokak-sagliklastirmalari-devam-ediyor-manisa-yerelhaber-1187382/

Fabrikadan Kültür Merkezine

Edirne'de uzun yıllar şehrin elektrik ihtiyacını karşılayan, Tunca Nehri yanında bulunan Eski Elektrik Fabrikası'nın restorasyon çalışmaları devam ediyor.

Tunca nehri kenarında ilk olarak 1930 yılında kurulan ve 1965 yılına kadar kentin elektrik ihtiyacını karşılayan fabrika, uzun yıllar harabe olarak kaldıktan sonra geçtiğimiz yıl Edirne Belediyesi tarafından restore edilmeye başlanmıştı.

Yaklaşık 7 aydır devam eden restorasyon çalışmaları sürecinde binada ciddi statik problemlerle karşılaştıklarını kaydeden ve restorasyonu yapan firmanın oldukça deneyimli olduğunu belirten Belediye Başkanı Gürkan; “Firma şuan da çok titiz bir çalışmayla hem binanın statik anlamda güçlendirilmesini yapıyor hem de binanın korunması ve konservasyonunu yapıyor. Önümüzdeki günlerde bu işlemler daha da hızlanacak. Şu anda enjeksiyon yöntemiyle betonlama yapılıyor duvarların içerisine. Yani duvarlar sıvandı ve biraz rengi değişti. O sıvanın altına özel bir yöntemle sıvı beton enjekte ediliyor. Duvarları tekrar sağlamlaştırılmış oluyor. Bir vücuttaki kılcal damarlar gibi o tuğlaların arasını dolduruyoruz. Daha sonra geri kalan işlemlerden sonra da açılışını yapacağız” dedi.  
Binanın açılışının ardından nikah salonu ve kültür merkezi olarak kullanmayı planladıklarını belirten Gürkan, “Bu yıl içerisinde restorasyon çalışmalarının tamamlanmasını hedefliyoruz. Orası da Edirne'nin kültür hayatına önemli bir katkı sağlayacak. Bir taraftan nikâh salonu olarak hizmet verecek bir taraftan da Edirne adına çok güzel kültür etkinlikleri yapacağız'' ifadelerini kullandı. 

BİNANIN TARİHİ
1930 yılında İtalyan Marelli Şirketi tarafından kurulmuş ve işletilmeye başlamış olan fabrika kentin gereksinimi olan elektrik enerjisini üretmek üzere inşa edilmiştir. Fabrikaya bağlantılı 6 adet trafo üzerinden kente elektrik dağıtımı başlatılmıştır. Bina ve bağlantılı elektrik şebekesi 1937'de Edirne Belediyesine devredilmiş, 1965'te kentin interkonnekte yurtiçi elektrik dağıtım şebekesine katılmasına kadar işlevini sürdürmüştür. 1982'de kentteki elektrik dağıtımı, tüm mülkiyet ve işletim bakımından Türkiye Elektrik Kurumu'na devredilmiştir. Günümüzde Trakya'da elektrik dağıtımı TREDAŞ (Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş.) tarafından sürdürülmektedir

http://hudutgazetesi.com/haber/28530/fabrikadan-kultur-merkezine.html

Paha biçilmez Osman Hamdi Bey eserleri görücüye çıkıyor


Sakıp Sabancı Müzesi paha biçilmez Osman Hamdi Bey eserlerini yeniden keşfe davet ediyor




Tuvalin ardında gizli izleriyle Osman Hamdi Bey’in tekniklerine ışık tutacak bilimsel araştırma projesinin sonuçları ile restorasyon ve konservasyonu gerçekleştirilen eserler, bilimsel bir sergiyle sanatseverler ile buluşacak S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’ nin başlattığı yeni bir proje ile, Osmanlı İmparatorluğu’ ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan coğrafyanın resim ve kültür tarihine damgasını vuran Osman Hamdi Bey eserlerinin bilinmeyenleri, yepyeni bilimsel yöntemlerle ortaya çıkıyor. Bank of America Merrill Lynch Yatırım Bankası’nın desteğiyle hayata geçen araştırma projesinin sonuçları, Osman Hamdi Bey’in milli değer teşkil eden tanınmış eserlerinin arka planını ve sanatçının tuvalin arkasındaki sanat dilini görünür kılacak. İncelemeler sonucu belirlenen konservasyon sürecinden geçtikten sonra eserler, bilimsel bir sergi vasıtasıyla sanatseverlerle tekrar buluşacak. 
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi’ nin koleksiyonunda yer alan Osman Hamdi Bey resimlerinin konservasyon ve araştırma çalışmalarını yürüteceği projede Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan coğrafyanın kültür ve sanat tarihine yaptığı eşsiz katkılarıyla bilinen Osman Hamdi Bey’in ‘Naile Hanım Portresi’, ‘Arzuhalci’, ‘Cami’, ‘Kokona Despina’, ‘Beyaz Vazoda Çiçekler’ ve ‘Kuran Okuyan Adam’ adlı tabloları derinlemesine incelenecek. Sabancı Üniversitesi akademik kadrosunun işbirliğiyle yürütülecek çalışma sonucunda eserler teknoloji ve bilimin son teknikleriyle restore edilirken, eserlerin inceleme sırasında ortaya çıkan gizli katmanları, Osman Hamdi Bey’in çalışırken izlediği tekniklere ışık tutacak, bir sanatçının eserini tamamlamasına giden yolda uğradığı durakların heyecan verici bir yol haritasını teşkil ederek sanatseverleri sanat tarihinde bir yolculuğa çıkaracak.

Önemli eserleri en iyi koruma yöntemlerini tespit edebilmek için öncelikle tablolarda kullanılan teknik ve malzemelerinin titizlikle incelenceği projenin bilimsel danışmanlığını Sakıp Sabancı Müzesi Resim ve Çağdaş Sanat Konservasyon Uzmanı ve Danimarka Güzel Sanatlar Akademisi mensubu Filiz Kuvvetli üstleniyor. Projenin bilim komitesini Getty Konservasyon Enstitüsü asistan kimya uzmanı Lynn Lee, Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendislik Öğretim Görevlisi Mehmet Ali Gülgün, Sabancı Üniversitesi Mekanik Mühendisliği Öğretim Görevlisi Güllü Kızıltaş Şendur ve Filiz Kuvvetli birlikte yönetiyor olacaklar.

Bank of America Merrill Lynch Türkiye CEO’su Elif Bilgi konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Gelecek nesillerin öğrenmesi ve zevk alması için tarihin önemli bir parçası olan Osman Hamdi Bey Koleksiyonu’nun korunması adına Sakıp Sabancı Müzesi’ne destek olmak bizim için bir gurur. Bank of America Merrill Lynch ‘Sanatı Koruma Projesi’ sadece sanat eserlerinin korunması değil, aynı zamanda, dünya çapındaki birçok farklı kültür ve geleneğin anlaşılması ve saygı görmesinin sağlanması ve bu kapsamda toplumların eğitilmesi gibi misyonlara sahip.” dedi.

Araştırma kapsamında günümüze ulaşan hassas durumdaki eserler üzerinde zamanın iz ve etkileri tespit edilirken, tuvaller seneler içinde doğal olarak gerçekleşen boya kaybı, aşınma gibi etkilere karşı güçlendirilecek. Yürütülen bilimsel süreçte lacivert, kurşun beyazı ve krom sarısı gibi pigmentlerin element analizleri optik ve elektron mikroskopu ve enerji dağılımlı x-ışını (EDS, Energy Dispersive X-ray) ve raman spektroskopisi teknikleriye gerçekleştirilirken, sanatçının çalışırken tuval üzerinde gerçekleştirdiği motif ve desen değişiklikleri ortaya çıkarak bu önemli eserlerin evrimine ışık tutacak. Çok aşamalı araştırmalardan sonra ortaya çıkacak ilginç bulgu ve sonuçların sanatseverlerle paylaşılması ve daha geniş kitlelere yayılması için Sakıp Sabancı Müzesi’nde bir sergi gerçekleştirilecek. Bu anlamda Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşecek sergi, günün sanat üretimi koşullarına dair önemli bulgular ortaya çıkarırken, sanat eserlerinin kalıcılığında restorasyon ve konservasyon aşamalarının öneminin de altını çizecek.